Yerel seçime bir hafta kaldı. 1 Nisan pazartesi günü nasıl bir Türkiye’ye uyanacağımızı seçmenlerden çok adaylar merak ediyor olabilir mi? Ne muhalif seçmenin henüz Mayıs 2023 hayal kırıklığından sıyrıldığını gösteren herhangi bir coşku ne de iktidara oy veren seçmen de umduğunu bulamadığını düşündüren herhangi bir tepki var mı? Türkiye, Mayıs 2023 tarihinden daha iyi durumda değil, o yüzden iktidara oy verenlerde ‘Çok doğru bir karar vermişiz, hadi yerel yönetimleri de kazanalım’ havası da yok. Muhalefet de ise ‘Cumhurbaşkanlığını kaybettik ama AKP oyları düşüşte, yerel yönetimlerde başarılıyız, üstelik yeni bir yönetim oluştu, artık ittifak da yok, bu yeni bir durum, şimdi daha fazla yerde seçimi kazanalım’ heyecanı da yok…

Gündelik hayatın siyasallaşması, örgütlenme, bilinçlenme, parti çalışmaları gibi bireylerin siyasetin öznesi olabildiklerini hissettikleri dönem 2015 yılında bitti. Olağan, ortalama bir demokraside 2013 yılında hükümet istifa eder ve erken seçime gidilirdi. Muhalefet bu siyasal eylemi demokratik yolla gerçekleştiremedi. O dönem Kürt siyasetinin çekinceleri de eklenince iktidar ömrünü genel seçime kadar uzatabildi. 2015 yılında seçmen, iktidarı sandıkta değiştirmeye çalıştı. Bu değişimin keskin bir geçiştense yumuşak kavga etmeden bir uzlaşı olmasını diledi. RTE-AKP bu çekingen değişim talebine öylesine şiddet dolu bir karşılık verdi ki, o günden bu yana çok küçük bir azınlık dışında hemen herkesin hayatı öylesine kötüleşti ki, benzer bir değiştirme çabasının çok daha büyük bir yıkıma neden olabileceği kaygısı yerleşti. 2015 yılında muhalefet yine iktidarın stratejisine boyun eğdi ve Kasım seçimlerindeki yenilgiyi kabullendi. 2015 yılından bu yana katliamlar, darbe girişimleri, işten çıkarılmalar, yaygın gözaltı ve tutuklamalar, pandemi, ardından hayat koşullarının çok ama çok ağırlaşması, deprem ve doludizgin hayat pahalılığı ile neredeyse 10 yıldır bir kargaşa içinde sürükleniyor ülke…

∗∗∗

Türkiye toplumunu bir kişi olarak düşünelim ve o ortalama kişinin kendi hayat koşullarının yönetimini vereceği yine bir kişiyi seçtiğini varsayalım. O kişinin kendisine ve siyasal alana bakışını anlamaya çalışalım. O bir kişi sanki siyasetten yılmış durumda, ama siyaset yapmaktan yorulmak gibi değil, sandık siyasetinden bıkmış ve umutlarını tüketmişe benziyor. Öncesi de var ama AKP döneminin en önemli özelliklerinden biri siyasetin her geçen yıl seçim-sandık-oy kullanmakla sınırlanması galiba. Çeşitli aralıklarla sandığa gidiyor, oy veriyor ve hayat “aynı şekilde” akıp gidiyor. O kişi oy verme davranışı ile gündelik hayattan eğitime, sağlıktan iş ve barınma gibi kendi hayatını seçtiğinin farkında. Kendi hayatını bir kişinin yönetimine teslim ediyor. Böylece sorumluluktan da kurtuluyor ve sadece bekliyor. Her seçim döneminde sandığa giderken göz ucuyla muhalefette hazır bekleyene bakıyor, ondan bırakın daha iyi hayat koşulları vaadini, kendisini iktidarın olası hışmından koruyabileceği güvencesi bile hissedemiyor.

AKP, başından bu yana yürüttüğü toplumu düşmanlaştırma, bölme stratejisinde beklemediği bir başka bölünmeye neden olmuş olabilir. Bu bölünmede muhalefetin de rolü var. Muhalefetin bir türlü umut aşılayamaması, iktidarın ise beni seçmezsen daha beter ederim tehdidi arasında sıkışıp kalmış durumda. 2019 yılında madem sandıktan başka bir siyaset imkânı kalmadı ben de başka türden bir bölünmeyi sağlayayım diyerek iktidarı paylaştırdı. Böylece değiştiremediği iktidarın gücünü, yerel yönetimleri muhalefete vererek sınırladı.

2019- 2023 döneminde bu ikili yönetimin özel bir zararını gördüğünü söyleyemeyiz, yararını da görmedi. Ama RTE’yi sınırlayabildi. HDP’li belediye başkanları dışında kayyum ataması olmadı. Kayyumla yönetilen belediyeler de ise öyle kör gözün parmağına bir zarar ortaya çıkmadı. Dahası bölgedeki orta sınıfın görece rahat ettiği bile söylenebilir. İnsanlar işine gücüne gidebiliyor ve hayat sürüyor, politik eylemin risklerinden korunmuş bir kitle var bölgede.

∗∗∗

2023 Mayıs seçimine giderken muhalefet yine iktidarı değiştirebileceği ve bunu sorunsuz, sıkıntısız yapabileceği izlenimi veremedi. Cumhur ittifakı sürecinde olup bitenler, Hatay’da şimdiki yerel seçimde görülen “şahane yüzüne gözüne bulaştırma” beceriksizliğinin aynısıydı. Siz bakmayın muhalif orta sınıfın hayal kırıklığı dolu öfkesine, Türkiye toplumunu onlar değil, o bir kişi temsil ediyor ve o bir kişi 2023 Mayıs seçiminin sonucunu hiç şaşırtıcı bulmamış olabilir.

Seçime bir hafta kala öngörüm seçmenin merkezi ve yerel iktidarı paylaştırarak, merkezdeki iktidarın gücünü sınırlamaya devam edeceği, yerel yönetimleri de çok çarpıcı bir değişime izin vermeden muhalefette bırakacağı yönünde.

∗∗∗

1 Nisan’da yeni ve şaşırtıcı bir sabaha uyanmayacağız. Toplum hâlâ gerçeğe toslamış durumda değil. Toslayacağı gerçek ise meselenin iktidarı değiştirip değiştirmemekten çok başka bir yere evrildiği olacak.

Çok söylenen derinlerde biriken fırtına, dip dalga vesairenin bu iktidar muhalefet yapılarından birini seçmek üzere biriktiğini sanmak yanıltıcı olabilir. Toplumun dibinde ve ruhların derinliklerinde açlık, işsizlik, geleceksizlik ve umutsuzlukla biriken karanlık bir şey birikiyor, hayra alamet olmayan bir şey. İktidarı da muhalefeti de tasfiye edecek ama kimsenin de yararına olmayacak daha karanlık bir dönem.