Depremin birinci yılında ve 6 Şubat 4:17’de gerçekleşen anmalar, yürüyüşler aynı zamanda bir yıldır yapılamayan “vedanın” yürüyüşleriydi. Veda bile edememişlerdi sevdiklerine.

Kimi yıkıntılardan yaralı çıktığı için toprağa gömülürken bile yanında olamadı çocuğunun, kardeşinin, eşinin, annesinin, babasının, arkadaşının cenazesinde… Kimi bedenine bile ulaşamadı sevdiklerinin… Kimi kabul edemedi kaybını, kayıplarını… İnanamadı bu denli katlanılamaz bir acının varlığına…

Anmalar, yürüyüşler, gözyaşları, haykırışlar bir yıl süresince yapılamayan “vedaydı” da aynı zamanda.

Defne’de binler aktı Defne’nin sokaklarına. İnsan seliydi her yer 4:17’de. Göç etmek zorunda kalıp ta ülkenin her yerinden gelenler, hala ulaşım sorununun olduğu mahallelerden, köylerden araçlar tutarak gelenler, dayanışmayı ülkenin her yerinde örgütleyen bir yıl süresince insanüstü bir emekle koşturan gönüllüler, depremi unutturmak isteyenlere inat deprem bölgesini, sorunları kararlılıkla haber yapmaya, unutturmamaya devam eden basın emekçileri…

Eylemlerde, anmalarda haykırdılar bir kez daha.

∗∗

“Gül yüzünü unutamadığım yavrumu kaybettim. Bizim her gün,her an beynimiz, ruhumuz enkaz altında. Yetkililere, sorumlulara sesleniyorum; siz yastığa başınızı koyduğunuzda rahat uyuyor musunuz? Vicdanınız rahat mı? İtiraf ettiler terk ettiklerini. Bu mu adalet? Bu mu eşitlik? Yavrum,yavrum,yavrum … Gözlerimin önünde sesini, haykırışını duya duya kurtaramadım, kurtaramadım yavrumu”

“Edirne’den, İngiltere’den yetiştiler dayanışmaya başımızdakiler yetişemedi. O kadar seviliyormuşuz ki tüm merhametli insanlar yanımızdaydı. Kız kardeşimi kaybettik. Başımızdakiler onu enkazdan çıkarmaya gelmedi, Edirne’den öğretmen arkadaşları geldi, gönüllüler geldi, enkazdan çıkardılar kardeşimizi.”

“Kulakları bize tıkalıydı. Sevdiklerimiz enkaz altındayken selalar okuttular. 4 gün boyunca Türkiye’ nin her yerinden dayanışma geldi. Başımızdakiler gelmedi. Hakkımızı helal etmiyoruz Garip diyor vatanımıza biz garip değiliz biz dimdik ayaktayız. Unutmayacağız, unutturmayacağız. Dördüncü günde gönüllüler enkazdan çıkardığında bebeğimizi, dört saat önce ölmüş dediler hastanede. Affetmiyoruz, affetmeyeceğiz.”

Binlerce hikaye var artık bu toprakların her yerinde. Her hikayeyi dinlerken canından can kopuyor. Depremin birinci yılında bir kez daha yaşattılar depremin o ilk saatlerini, o ilk günlerini…

Onlar depremin ilk dakikalarındaki, günlerindeki acıları depremin birinci yılında  bugünmüş gibi yaşıyorken, kalpleri 6 Şubat’ta 4:17’de kalmışken o acıları bir kez daha yaşattılar.

Aslında bilinmeyen bir gerçek değildi kurulan cümleler, o itiraf.

Gönderilmeyen arama kurtarma ile, yıkıntılardan sağ çıkardıkları sevdiklerinin gözlerinin  önünde kaybetmelerine neden olan gelmeyen ambulanslar, sağlık ekipleri ile, yağmurun, yıkıntıların altında sesini duyurmaya çalışanların haykırışını susturmak için aldıkları bant daraltma kararları, okultulan selalarla, soğuğun altında günlerce ulaştırmadıkları çadır, soba ,gıda, su dayanışma malzemeleri ile satılığa çıkardıkları Kızılay çadırları, bağış için verilen kan bağışları ile o terk edilmişlik en can acıtıcı haliyle yaşatıldı.

Söz konusu olan sermaye, tarikatlar olduğunda halkın kaynaklarını, kamu kaynaklarını sınırsızca kullananlar, ne istedilerse verenler depremden bugüne bir yıl geçmesine rağmen deprem bölgesini, yıkımın en ağır yaşandığı Hatay’ı çadırlarla, konteyner kentlerle, sorunlarla baş başa bıraktılar.

Yalnızca Hatay’da 300 bine yakın bağımsız birim, yerleşim yeri depremle birlikte yerle bir oldu.  “2 ay içinde 75 bin konutun teslimini bitireceğiz. Amacımız bir yıl içinde yıkılan her binanın yerine güvenle, huzurla oturulabilecek konutları teslim etmeye başlamaktır. Bir yıl içinde bu konutları tamamlayacak ve sahiplerine teslim edeceğiz..” vaatleri yalnızca bir algı oluşturmaktan ibaretti. Kocaman bir yıl geçti ve yalnızca 7 bin 275 sakine konutunun anahtarı teslim edilebildi.

Barınmadan, eğitime, sağlıktan temiz suya erişime, ulaşımdan asbeste, rant düzeninin adı olan kamulaştırma kararlarına tüm sorunlar her geçen gün katlanarak artıyor.

Yıkıntılardan kurtardıkları yaşamları için en temel hakları için her gün her an yaşam mücadelesi veriyorlar.

Yaşatılanlardan ve hala yaşamaya devam ettikleri sorunlardan en az siyasi iktidar kadar yerel yönetimler de sorumlu. En acı günlerinde yanlarında olmadılar, yerel yöneticileri halk ancak ekranlarda görebildi. İmar aflarına imza attılar, depremin ilk günlerinde de bir yıl süresince de halktan köşe bucak kaçtılar, ulaşım, temiz suya erişim başta olmak üzere en yapılabilir, en temel sorunların çözümü için dahi aylarca adım atmadılar. Yetmedi yıkımın baş sorumlularından olan isim aday yapıldı.

∗∗

“Biz yalnızca ölmedik, öldürüldük de…”

Bu cümle Hatay Depremzede Derneği’nin depremin birinci yılı raporundaki en çarpıcı  cümlelerden biri.

Hatay Depremzede Derneği depremin ilk günlerinden itibaren dayanışmayı örgütleyen Hataylıların  derneği. Mahalle meclislerini ilmek ilmek örerek kurulan dernek bu toprakların en güzel hikayelerinden biri. Hazırladıkları rapor her biri aynı zamanda depremzede olan Hataylıların emeğiyle, bilimsel verilere dayanan barınmadan, sağlığa, eğitime bugüne kadar hazırlanmış en kapsayıcı rapor.

Dayanışma Gönüllüleri’nden, Depremzede Derneği’ne, Dayanışma Kooperatifi’ne, halk meclislerine uzanan dayanışma, mücadele ile yürüyüşlerdeki insan seliyle Hatay halkı kaybettikleriyle de, kentleriyle de vedalaşmıyor. Depremin birinci yılındaki veda yaşatılan acının ortak isyanı ve kentlerine, anılarına, topraklarına sahip çıkmanın kararlığı.