Bu kafayla, asla!
Kimi kez halkın kullandığı sözcükler daha açıklayıcı oluyor; “bu kafayla” da öyle; burada ideoloji anlamında kullanılıyor.
Önce, uzunca bir alıntı:
“CHP lideri Özel, Manisa’da yaptığı konuşmada, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Şeriata düşmanlık, esasında dinin bizatihi kendisine husumettir" sözlerine, "Şeriat dediğin kurallar ‘pozitif hukukun yerinde olsun’ dersen iyi düşün, hırsızlığın cezasının ne olduğunu biliyorsun, uygulanırsa bir tane parmağın, elin, dilin kalmaz senin, dilin" şeklinde yanıt verdi (Basın, 4 Şubat).
Hemen her kavramın din ekseninde açıklandığı bugünkü Türkiye ortamında CHP Genel Başkanı Özel, Başkan Erdoğan’ı İslam üzerinden üstelik onun en özgül biçimi “şeriat” düzleminde eleştiriyor.
Böylelikle Başkan Özel, “değişim” diyerek işbaşına gelmesine karşın önceki CHP yönetiminin yaptığını yapıyor; Erdoğan’ın “gerçek Müslüman olmadığını” kanıtlamaya çalışıyor.
Bu çizgi ya da yaklaşım CHP için de ülke için de asla kabul edilemeyecek bir çıkmaz yoldur; bir yıkımdır.
“İSLAMA ZARAR?”
Öncesine kısaca bakalım.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan yardımcısı ve Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu, 31 Aralık 2021’de Karar’daki “İslamcı muhafazakâr zihniyetin dönüşümü, cumhuriyet ve demokrasi” başlıklı yazısında şöyle diyor:
“Erdoğan iktidarı halen muhafazakâr mıdır’ diye sormak ve Erdoğan mutedil muhafazakârları da gittikçe endişelendiriyor tespitini yapmak gerekir. Çünkü Erdoğan Yönetimi… toplumda kutuplaşmayı artırmakta ve yeni naslar icat ederek İslam’a zarar vermektedir.”
Siz “vay ki vay” deyin. Aynı yazıda Kuşoğlu, bununla da yetinmiyor, Altılı Masa’nın oluşturulmasının gerekçesini de açıklıyor:
“…Türkiye’de siyasal İslamcı muhafazakârlık… Demokratik muhafazakârlığa Davutoğlu, Karamollaoğlu ve Babacan gibi liderlerle dönüşme eşiğindedir. O nedenle de Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Helalleşme’ söylemi demokrasimiz için tam zamanında, yerinde ve anlamlı bir çağrı olmuştur.”
Anımsanacağı gibi özellikle Davutoğlu’nun vurguladığı “endişeli muhafazakârları ikna etmeyi” kendisine iş edinen Altılı Masa yolunun sonu Mayıs 2023 seçim sonuçlarıyla yaşandı. Başkan Erdoğan’ın “İslam’a zarar veriyor” ekseninde eleştiren muhalefet siyaseti seçimi kaybetti. Masa da dağıldı. Ülke, özellikle hukuk ve eğitimde çok daha olumsuz bir yola girdi.
“SEN KAYBEDERSİN!”
CHP Genel Başkanı Özel, yukarıdaki sözleriyle “Erdoğan İslam’a zarar veriyor” görüşünü “daha ileriye” taşıyor; “şeriat gelirse” diye Başkan Erdoğan’ı korkutmaya çalışıyor. Oysa şeriat eleştirisi kesinlikle Erdoğan’a indirgenemez; tüm yönleriyle görülmelidir.
Konunun bir de küresel boyutu var. Bugünkü Türkiye, ABD’nin 1990’dan bu yana bu ülkeye dayattığı Ortadoğu coğrafyasında “örnek ülke” kurgusunun çok yanlış olduğunu kanıtlıyor. Türkiye, örnek olmasını geçtik, kendisi, kurumları, hukuku, eğitimi, bilime bakışı, barış anlayışı ve dış politikasıyla çok hızlı bir biçimde “şeriat temelli” bir Ortadoğu ülkesine dönüştürülüyor; onlara benzer kılınıyor; dahası örnek olacaklarını örnek alıyor!
Bu hafta Milli Eğitim Bakanı “din değerlerine göre” ve tarikat cemaatlerle birlikte hazırladığı önümüzdeki “beş yılın eğitim programını” yürürlüğe koyuyor. Artık okullarda “şeytan taşlama dersleri” veriliyor. Diyanet Akademisi’nin kuruluşuna katkı vermiş olan CHP’nin Özel yönetimi de bu gidişe karşı çıkamıyor; bunun yerine Başkan Erdoğan’a “şeriat dersi” vermeye kalkıyor. Aday saptama sürecini yönetemeyen yönetim, ideolojisiyle de tökezliyor.
Aynı günlerde Kılıçdaroğlu, “Saldırı Altındaki Orta Sınıf” başlıklı yazısında “Üstat Necip Fazıl’ın dediği gibi” diyerek aşırı sağın bu kişisini, düşüncesinin kaynağı yapıyor (Sözcü, 5 Şubat).
Diğer yaptıklarıyla birleştirildiğinde açıkça görülüyor ki Kılıçdaroğlu, “siyaseti bırakmadım” diyerek ve “CHP düşmanlarının alkışları arasında” yeniden CHP’nin başına geleceği; daha doğrusu “getirileceği” günü bekliyor; bunun için her yola başvuruyor.
Özetle, bugün, CHP’de siyasal İslam ekseninde bir “oyun içinde oyun” oynanmaya çalışılıyor.
Yerel seçim sonuçlarından bağımsız olarak, CHP’de, aynı dünya görüşüne sahip olan Kılıçdaroğlu -Özel ikilisinin biri birine seçenek olmasına ve CHP’nin geleceğini “rehin almasına” asla izin verilmemelidir. Bu büyük oyun mutlaka bozulmalıdır.
Yapılması gereken, katılımcı bir anlayışla “Cumhuriyet’in değerlerinin” özellikle hukukun üstünlüğü, laiklik, bilimin yol göstericiliği, yerli üretim, emek, özgürlük ve barışın, küresel gelişmelerin ışığında ve Cumhuriyet’in II. Yüzyılında partide ve ülkede egemen kılınmasıdır.