Devlet içine çöreklenmiş yolsuzluk ve rüşvet çeteleri birbirleri hakkında epey istihbarat toplamış. Çeteler arasındaki trafiği sağlayanlar ya da birden çok yere ‘iş’ yapanlar, ileride lazım olur diye düşünerek kendi kişisel arşivlerini tutmuşlar. Arşivlerin bir bölümü Falyalı örneğinde olduğu üzere elden ele geçmiş. Kimler, hangi bilgileri, hangi kayıtları kasasında saklıyor orası belli değil. Bu nedenle hiç kimse kanalizasyon şebekesindeki bir sonraki sızıntının nereden olacağını kestiremiyor. İktidarın tepesinden eteklerine doğru bir telaş var ve ortamı sarmış kötü kokular burnunda mandalla dolaşanların bile midesini kaldırıyor.

***

Rüşvet ve yolsuzluk çarkına ilişkin bugüne kadar dillendirilen iddialar, genelde iktidarın ‘çekirdeğini’ değil ‘çeperini’ hedefliyor. Bunun birkaç nedeni var. Birincisi çeperde kavga çok daha önce başladı, büyük bir hırsla etrafına saldıran icazetli kadrolar -biraz da acemice davrandıklarından- açık üstüne açık verdiler. Son 30 yıldır bir biçimde ayakta kalan ‘tecrübeli’ suç örgütü liderleri, bu acemilikleri birer koz olarak defterine kaydetti. Şimdilerde o defteri açıp, sırası gelen isimlerin üstünü çiziyorlar. Daha doğrusu Ağargiller ve Peker çekişmesinde gördüğümüz gibi, birbirleriyle kapışırken heybelerindekilerin bir kısmı ortaya saçılıyor. Bunu görenler de rakiplerini alt etmek için bilgi sızdırmaya devam ediyor. Muhtemelen Peker’in elinde, bu ifşa mesaisine başlamadan evvel sahip olduğundan çok daha fazla bilgi var. Kendisine servis edilenlerin ne kadarını kullandığı ya da kullanacağı ise meçhul.

***

İktidarın ‘çekirdeğine’ henüz dokunulmamasının bir diğer nedeni, oradaki münasebetin ‘sentetik’ çeper ilişkilerinden farklı olarak ‘organik’ bir niteliğe sahip olması. Birimizin açığı hepimizin sonu olur zihniyetinin bir nevi ‘amentü’ halini alması. Savunmacı refleksler orada hâlâ çok güçlü. Devletle son yıllarda mesai yapmış herkes çekirdeğe doğru yapılan bir hamlenin maliyetinin çok ama çok yüksek olacağını biliyor. Böylesine bir hareket ‘pazarlık’ ihtimalinin tamamen rafa kalkması demek. Son dönemde CB danışmanlarından ikisinin el çektirilmesi ‘çekirdeğe’ yaklaşıldığı şeklinde yorumlandı. Ancak Korkmaz Karaca da Serkan Taranoğlu da o sıklette figürler değildi. Önümüzdeki dönemde yeni bürokrat istifaları muhtemelse de bunlar yine iktidarın merkezine daha fazla yaklaşılmasın diye feda edileceklerden oluşacak.

CB danışmanları ve Saray bürokrasisine dair akçeli iddiaların AKP ve MHP kadrolarında ne ölçüde rahatsızlık yarattığını bilmek mümkün değil. Derinlerden bir homurtu işitiliyordur ancak bu homurtunun anlamlı bir politik sonuç doğuracak ‘aşamaya’ geldiğini söylemek hayli güç. Başka bir iktidar örneğinde bu denli çok yolsuzluk iddiası ortaya saçılsaydı milletvekillerinden ya da üst düzey parti yöneticilerinden toplu istifalar yaşanırdı. Bu iktidarda olmuyor böyle şeyler. Zira toplu istifa gibi hareketler, devletin zirvesinde parti yönetimine değil rejime muhalif olmakla özdeş sayılabilir ve buna teşebbüs edenler için bedeli çok ağır olabilir.

***

İktidar kadrolarını bir kenara bırakalım, bu bitmeyen yolsuzluk ve rüşvet iddiaları seçmeni nasıl etkiliyor biraz da onun üzerine düşünelim. Son 20 yıllık deneyime bakarak şunu söyleyebiliriz, yolsuzluk ve rüşvet çarkının varlığı, bir öfke yaratsa da muhalefet lehine doğrudan politik bir sonuç doğurmuyor. Öyle zamanlar oluyor ki halk peşi sıra gündeme gelen iddiaları takip etmekte dahi güçlük yaşıyor. Her yeni iddia, bir öncekinin hafızalarda bulanıklaşmasına neden oluyor. Bir ‘şok dalgası’ içinde kitleler bazen olup biteni takip etmeye çalışıyor, bazen yolsuzluk gündemine tamamen sırt çeviriyor.

Halk nezdinde böylesi bir sonucun oluşmasında Meclis muhalefetinin de payı var. Bugüne kadar 6’lı masanın ve HDP’nin yolsuzluk ve rüşvet çarkının yapısal özelliklerini kavrayan bir siyaset ürettiğini göremedik. Helalleşme -hesaplaşma ikiliğine sıkıştırılan politik söylem tamamen sandık gününe ve sonrasına endeksli. İktidar kendi tabanını muhalefetin ‘hesaplaşma ihtimali’ üzerinden konsolide etmek isterken, muhalefet de helalleşmede cömert, hesaplaşmada tutumlu olacağını seçmene kanıtlama peşinde. Bu kısır döngü, toplumun içten içe çürümesini hızlandırıyor. Eşit yurttaşlığın nasıl gasp edildiğini, bölüşümdeki adaletsizliğin nasıl zirve noktasına ulaştığını perdeliyor.

***

Sözünü ettiğimiz sarmalın içinden sosyal medya atışmalarıyla, altta kalmıyoruz demek için yapılan şovlarla, popülist söylemi ve kişisel popülariteyi tek etkin siyasi reçete sanmakla çıkamayız. Seçim sonrasında “bunca pisliğe rağmen… nasıl?” sorusunu sormak istemiyorsak, iktidarın yalnızca çeperini değil çekirdeğini de hedef alan bir siyaset üretmenin ve bu siyaseti halkla birlikte büyütmenin yolunu bulmak mecburiyetindeyiz. Alınan her rüşvetin, yapılan her yolsuzluğun barınamama, geçinememe, özgürleşememe sorununu büyüttüğünü haykırmalıyız.