Cemevleri Gerçeği - II: Yargı kararları neden uygulanmalıdır?
Alevilerin evrensel hukukta karşılığı olan talepleri öncelikle demokratiktir ve temel insan hakkıdır. Bu hak ve talepler, AKP’nin ve Diyanetin teolojik ve mezhepçi kırmızı çizgilerine teslim edilemez. Aleviliğin ne olup olmadığı ya da Cemevinin statüsüne ilişkin söz hakkı devlete, AKP iktidarına ya da diyanet gibi kurumlara değil, ilk ve son söz hakkı Alevilere aittir.
Devletin ve onun mezhepçi kurumu olan diyanetin, Alevi taleplerine karşı hasmane tutumuna rağmen, Aleviler haklı davalarında, ulusal ve uluslararası düzeyde hukuk mücadelesi verdiler.
Alevilerin kimseden, inançlarını ya da cemevlerini tanımlanma talebinde bulunmadı. Talep ettikleri açıktır; Cemevlerinin tanınması talebidir. Bu talep ise aynı zamanda Aleviliğin kendine özgü bir inanç olarak tanınma talebiden bağımsız değildir. Bu talep, Aleviliğin ve Cemevlerinin kendi özel alanında yaşama hakkına saygının gösterilmesidir.
Cemevleri bir devletin, bir belediyenin ya da bir başka kamu dairesinin içinde olamaz ve yaşayamaz. Alevilik inancı, kamu bütçesi ve devlet dedeleri üzerinden yaşayamaz, ancak öldürülür!
İşte bu nedenle Alevi hareketi, cemevlerinin mevcut sorunlarından hareket ederek, Alevi toplumun taleplerini salt kamu bütçesinde arsa, elektrik, su gibi ihtiyaçlarının giderilmesine indirgeyemez. Asli tutum ve taleplerini öteleyecek ve zamanla hükümsüz kılma tehlikesine yol açacak bir zeminde, cemevlerinin birer ortodoks ibadethaneye dönüşmesini, kendi eliyle sağlamış olur. O nedenle Aleviliğin kendi özgü bir inanç olarak, felsefi yaklaşımda inanıcını ve inanç merkezlerinin laiklik karşıtı bir zeminde konumlandırmaya ve devletleştirilmeye karşı durur.
Devlet Alevilerin Kazanılmış Hukuksal Haklarını Uygulamalıdır.
AİHM Aralık 2014’te Cemevlerinin ibadet yeri olduğuna ve diğer ibadethaneler gibi elektrik bedellerinin devlet tarafından ödenmesine karar verdi. Daha sonra Nisan 2016’da, AİHM ‘Türkiye’de Alevilerin din özgürlüğü haklarının ihlal edildiğine ve kendilerine dini planda ayrımcılık yapıldığına’ hükmetti.
Temmuz 2017’de Danıştay 13. Dairesi, oy çokluğuyla ile "herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyası düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu, Devlet organları ve idare makamlarının, bütün işlemlerinde, kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmesi gerektiğini, ayrımcılığın yasaklandığı, toplumun ibadetine açılmış ve ücretsiz girilen ibadethanelere ilişkin aydınlatma giderlerinin, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanacağı sonucuna varıldığı”na hükmetti.
2018 yılında ise Yargıtay Cemevlerinin ibadethane olduğu ve elektrik faturalarının devlet tarafından ödenmesine hükmetti.
Alevilerin hukuk mücadelesi sonucu ulusal ve uluslararası düzeyde, hukuksal açıdan bağlayıcı kararların mevcut olmasına rağmen, Diyanet, AKP ve MHP iktidar bloku, mezhepçi tutumlarının merkezi ve yerel yönetimler düzeyinde sürdürmekte olup, ulusal ve uluslarası düzeyde kazanılmış davaların gereğine, hukuk dışı bir zihniyet ve tekçi ideolojileri nedeniyle karşı duruyorlar.
İzmir’de Cemevi “İbadethane” Olarak Kabul Edilmiştir.
13 Ocak 2020 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclisi, AKP ve MHP’nin red oylarına rağmen, İzmir il sınırındaki 7 Cemevi’nin imar planlarında “ibadethane” İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde verilen "Cemevleri ibadethane olarak sayılsın" önergesi ise AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. AKP ve MHP’nin red gerekçeleri ise üst kimliğin Türk İslam Sentezi ve Osmanlıdan süregelen Şeyhülislamcılık zihniyetine dayanmaktadır. Oysa yukarıda aktardığım yargı kararları, cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasını içeriyor. AİHM, Yargıtay ve Danıştay kararları bağlayıcı olmasınına rağmen, AKP iktidarı ve merkezi ve yerel yönetimler düzeyinde bu kararları yok sayması, tanımlama ihtiyacı hissetmesi hukuk dışıdır. Alevi inancını ve cemevlerini oylamaya tabi tutması ve Belediye meclis toplantılarından teolojik tartışma açması, “ulemaya sorun” diyerek, AİHM düzeyinde verilmiş bir kararın oylanması Alevileri derinden üzmüştür. Bu tavır ile, AKP ve MHP’nin Alevi taleplerini Anayasa’nın eşitlik ilkesi kapsamında görmediğinin itirafıdır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinden, Cemevlerin ve dolaysıyla Aleviliğin oylanması, başka hiç bir inanca yapılmamış bir zulüm ve ayrımcılık olarak, tarihe kara bir leke olarak düşmüştür. 20 milyonun Alevinin Aleviliğini sorgulamak, tanımlamak ve ona bir mezhep ve devlet elbisesi biçmeye kalkmak, siyasi partilerin, devletin, hükümetin, belediyelerin, ulemanın yetkisinde ve hükmünde değildir. O hükmü Aleviler asırlar önce zaten vermişti. Devlete, siyasi hükümete, kanunlara ve kamu kurumlarına düşen tek görev ve sorumluluk bunu tanımak ve hukuksal olarak gereğini yapmaktır. Yarın, Cemevleri neden kamu bütçesi ile finanse edilmemeli ile devam edeceğiz.