Geçen hafta sonu yapılan kurultayda Özgür Özel CHP Genel Başkanı seçildi.

Öncelikle kendisini ve başta İstanbul BB Başkanı Ekrem İmamoğlu olmak üzere, bu değişimde katkısı olanları kutluyor ve yeni yönetime başarılar diliyorum.

Ülkenin içinde bulunduğu ağır sorunlar ve CHP’nin yıllardır yaşadığı “büyük yetersizlikler”, özellikle de yaşanmakta olan hukuk yıkımı, önümüzdeki günlerin ne büyük güçlüklerle dolu olduğunu gösteriyor.

Bu nedenle yeni yönetimin başarısı yalnız CHP için değil, ülke için ve toplum için çok büyük bir önem taşıyor.

KAZANDIRANLAR

Nesnel olarak değerlendirilirse kolayca görülür ki CHP’de yönetim değişimini, Cumhuriyet’in 100. yılı kutlamalarında halkın Cumhuriyet’in değerlerine “büyük uyanış” denilebilecek özellikte ve çok coşkulu bir biçimde sahip çıkması sağladı.

Yeni CHP yönetiminin aklından hiç çıkarmaması gereken güzel gerçek budur.

Bu köşede sizleri bıktıracak kadar sıklıkla yinelenen Cumhuriyet değerlerini, izninizle bir kez daha yazayım: Egemenliğin kaynağının gökten yere indirilerek halkın kılınması; kamu yönetiminin yasama, yargı ve yürütme erklerinin denge ve denetim temelinde yapılandırılması; hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü; laik ya da bilimsel eğitim; kadın-erkek eşitliği ve eşit yurttaşlık; bilimin yol göstericiliği; buna dayalı, insanın yaratıcılığını ilke edinen, başta sanayileşme olmak üzere, her türlü üretim; yurtta ve dünyada barış.

Çok yakından tanığım ki, giderayak “hançerlendim” diyen önceki genel başkan, “bu değerleri ve bunları savunanları”, üstelik çok sinsi bir tutumla “hançerlediği için” kaybetti. Eğer başarılı olmak istiyorsa, CHP’nin yeni yönetiminin temel görevi, özgürlüğün ve demokrasinin temeli olan Cumhuriyet’in bu değerlerini, siyasetin “söylemi ve eylemi” olarak, tüm toplum kesimlerini birleştiren bir yaklaşımla bugünkü ülke ve dünya koşullarında yaşama geçirmektir.

BUNDAN SONRASI

CHP’nin yeniden etkinleşmesi için tüm toplum kesimleri, 29 Ekim’de yaptıkları gibi duyarlı olmalıdır. Yeni yönetimin başarısı da o büyük duyarlılığı sürekli olarak duyumsamasına bağlı olacaktır.

Daha özelde kimi somut öneriler yapılması gerekiyor.

CHP için düşünce ve politika üretim merkezi olmak üzere Bilim ve Kültür Birimi yeniden canlandırılmalıdır. Ayrıca yeni yönetim, kurultayda genel başkan adayı olan ancak çekilmek durumunda kalan iki CHP’liyi, Prof. Dr. Örsan Öymen ile İlhan Cihaner’in parti çalışmalarına katılmalarını sağlamalıdır.

Yeni yönetim, şu iki konuyu “acil” değil, “çok acil” olarak ele almalıdır: “gölge kabine” ve “yerel yönetimden ülke yönetimine” programı.

Yıllardır tek adam sultasıyla yönetilen CHP, AKP iktidarının, örneğin Milli Eğitim ya da diğer bakanlıklarda ve kamu kurumlarında yaptıklarını yakından izleme, değerlendirme ve gerektiğinde güçlü bir biçimde seçenek politikalar üretme işini yapmadı. Yeni yönetim, kurumsal bir yaklaşımla güçlü bir gölge kabine uygulamasına gitmelidir.

İkinci, ancak en az birincisi kadar önemli olan şudur: Martta yapılacak yerel seçimler, geçen mayısta yapılan iki seçimi tamamlayan değil, AKP iktidarını Cumhuriyet’in değerleri ile sınırlayan ve durduran bir sonuç vermelidir. Yeni yönetim, mart yerel seçimlerinde 2019’a göre “daha başarılı” olmak zorundadır.

Bunun için, yerel seçimlere diğer partilere örnek olacak bir “demokratik tüzük” farkı ile girecek yeni yönetimin yapması gereken, “Yerelden Ülkeye” içerikli kapsamlı bir “yönetim programıyla” gitmek olmalıdır. Böyle bir ortak program, şu andaki CHP’li belediyelerin en büyüğünden en küçüğüne uzanan “en başarılı uygulama örneklerinden” gidilerek oluşturulmalıdır.
Kurultay sonuçları, yalnız sıradan CHP’lilerde değil, tüm toplumda yeni bir umut dalgası yaratıyor. Yeni yönetim son yılların CHP deneyim ve yanlışlarından da yararlanarak, kendisine verilen bu büyük ve tarihsel olanağın gereklerini yerine getirmeyi kesinlikle başarmalıdır.

Bu satırların yazıldığı sırada, toplum bir kez daha 85 yıl önce yitirdiği Cumhuriyet’in kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü özlemle anarken Anayasa Mahkemesi- AYM ile Yargıtay arasında ölümcül bir “hukuk savaşı” yaşanıyor.

Başkan Erdoğan, AYM’yi “yanlış yapmakla” suçluyor. Çok açıktır ki iktidar, bu ülkenin gördüğü “en özgürlükçü” anayasası olan 1961 Anayasasının “hak ve özgürlükleri korumak” üzere getirdiği ve bugüne dek hukuk güvencesi görevini oldukça başarı ile yapan AYM’yi yok etmek ve “kendi anayasasını” oluşturmak istiyor.

Bu gidişe var gücüyle karşı çıkmak, çiçeği burnunda CHP yönetimi için bir büyük ilk sınav olmakla birlikte, ayırımsız tüm “hak-hukuk” isteyen tüm siyasilerin, toplum örgütlerinin ve kişilerin bütünleşerek bu gidişe kesinlikle dur demesi, ülkenin geleceği için yaşamsal bir zorunluluktur.