Önce 6’lı Masa’nın güçlendirilmiş parlamenter sisteme dair Anayasa değişikliği önerisi açıklandı, ardından CHP geniş bir katılımla “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması”nı gerçekleştirdi. İlki, 6’lı Masa’nın bazı pürüzlere rağmen ortak çalışmalarda belirli bir mesafe kat ettiğini göstermesi açısından önemliydi. İkincisi ise CHP’nin iktidara “hazır” olduğu mesajını iç ve dış kamuoyuna iletme işlevi üstlenmişti.

CHP yönetiminin 3 Aralık hamlesine baktığımızda bardağın bir dolu bir de boş tarafı olduğunu söyleyebiliriz. Önce dolu tarafından başlayalım. Kılıçdaroğlu, “Yeni bir tek adam aramıyoruz” diyerek tüm çabalarının “ortak akıl” ile işleyen bir sistem inşa etmek olduğunu ilân etti. Böylece Saray ile özdeşleşen merkezi ve keyfi karar alma alışkanlığının, muhalefetin CB adayı kim olursa olsun, iktidar değişimiyle tarihe karışacağını teyit etmiş oldu.

***

Kılıçdaroğlu, ekonomideki değişimin CHP kadrolarını aşan ve fakat CHP’nin davetiyle çalışmaya hazır olan bir ekip tarafından yürütüleceğini duyurdu. Buradaki tercihlerin doğruluğu yanlışlığı bir yana, iktidarın nitelikli kadro bulmakta zorluk çektiği bir dönemde CHP’nin elinin güçlü olduğu imajının verilmesi parti için kritik bir öneme sahip. CHP yönetimi, vitrine çıkardığı isimlerle partinin bir “çekim merkezi” haline geldiğini hem iktidar çevresine hem 6’lı Masa’ya büyük ölçüde kanıtladı. İktidara en yüksek perdeden “Sizin hikâyeniz bitti, bizimki başlıyor” diyerek meydan okudu. Bu meydan okumaya karşı yandaşların sunum yapan isimleri hızla karalama çabasına girmesi iktidarını zaafını tescil etti.

3 Aralık hamlesinin bir diğer önemli ayağı ekonomik dönüşümle iç içe geçecek bir demokratik dönüşümün vaat edilmesiydi. İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden yürürlüğe konulmasından YÖK’ün kaldırılması ve Boğaziçi’nin özgürleştirilmesine, barış imzacısı akademisyenlerin üniversiteye dönüşünden örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasına uzanan taahhütler bir kez daha güçlü biçimde dillendirildi. Yoksullukla mücadele, refahın tabana yayılması, kamu yararının öncelenmesi ve sosyal devlet vurgusu bu vaatlere eşlik etti. Söz konusu başlıkları dillendiren Hacer Foggo ve Selin Sayek Böke’nin salonda en çok alkış alanların başında gelmesi asıl ihtiyaç ve beklentinin burada biriktiğinin kanıtıydı.

***

Bardağın boş tarafına gelirsek, ilk altı çizilmesi gereken husus, CHP’nin iktidar bloku karşısında alternatif olarak sunduğunun ehlileştirilmiş bir kapitalizm ve parlamenter demokrasi vaadiyle sınırlı kaldığıdır. CHP’nin sosyal demokratlıktan “merkeze” doğru kayan çizgisi vizyon belgesiyle zirve noktasına varmış gibi görünüyor. Endüstri 4.0, bağımsız Merkez Bankası, mali disiplin, “siyaset üstü” çalışacak teknokratlar ile süslenen yol haritası, Batıyla entegre sermaye fraksiyonlarının Türkiye beklentisiyle birebir uyum içinde. CHP’nin ekonomik vizyonu belirleme görevini emanet ettiği isimlerin tümünün ana akım iktisat anlayışının içinden seçilmesi bunun önemli bir göstergesi. Olası yeni bir iktidarın ABD-AB hattında, restorasyoncu bir politika izleyeceği 3 Aralık’taki sunumların genel çerçevesiyle net biçimde ortaya konmuş oluyor.

***

Vergi adaleti, aile desteği sigortası, birlikte zenginleşmek… Bunların hiçbiri küçümsenecek çıkışlar olmasa da, emeğin ve emekçilerin CHP vizyonunda merkezi bir öneme sahip olmadığını söyleyebiliriz. Neoliberal üretim ilişkilerinden doğan sorunlar, yalnızca işsizlikle mücadele ya da çalışanların vergi yükünün hafifletilmesine indirgenemez. İş güvencesinden çalışma saatlerinin emekçiler lehine düzenlenmesine ve iş yaşamındaki ayrımcılıkla mücadeleye uzanan geniş bir alan gündemin alt sıralarına bu şekilde itilmemeli.

“İkinci Yüzyıl” vizyonu, kapitalist dünyaya son 40 yıldır damgasını vuran siyasette teknokrat aşkını muhalefetin kalbine yerleştiriyor. Mevcut iktidar kadrolarının liyakatsizliği ortadayken liyakati öncelemek elbette doğru, ancak liyakatli kadrolarla yürümek ile siyaset yapım süreçlerini teknokratlara havale etmek birbirinden faklı şeyler. Toplumun ihtiyaçlarını önceleyen bir siyaset yapma anlayışı nitelikli kadroların gücüyle halk yararına değişimi başarabilir. Ancak teknokratların ana belirleyici aktör olduğu bir karar alma yaklaşımı, kitlelerin ve onların taleplerinin teknik hesaplar ve rekabetçi bir verimlilik anlayışı uğruna göz ardı edilmesi sonucunu doğurur. Bu tuzağın tarihinin 24 Ocak kararlarına dek uzandığını hatırlatmakla yetinelim.

Özetle, CHP’nin vizyonunun mevcut iktidar blokunun yönetim anlayışının çok ilerisinde ama emekçilerin ve geniş toplumsal kesimlerin beklentisinin gerisinde olduğunu söylemeliyiz. Sonucun böyle olmasının en büyük nedenlerinden biri, özelde CHP’nin genelde muhalefetin güçlü bir sol siyasetle ve örgütlü emek hareketiyle baskılanmaması. Çuvaldızı kendimize batırmadan farklı bir sonuç beklemek siyasetin doğasına aykırı.