Çiftçiler ve köylüler artan borçlar, aşırı iş yükü, gelir yetersizliği ve gelecek endişesi gibi nedenlerle Avrupa’da birçok noktada sokakta. Almanya, Fransa, Polonya, Romanya, Belçika başta olmak üzere farklı noktalarda eylemler gerçekleştiriyorlar. İtirazların hedefinde Avrupa Birliği'nin on yıllardır izlediği neo-liberal tarım politikaları yer alıyor. Fakat bu demek değil ki çiftçilerin talep ve beklentileri ortak. Tahmin edilebileceği gibi farklı siyasal pozisyonların farklı talep ve beklentileri var. Bunlara bakmanın Türkiye için de dersler barındırdığı şüphesiz.

Zira Avrupa’da artış gösteren çiftçi ve köylü hareketlerinin toplumun geniş kesimine temas edebilme, ilişkilenebilme zemini oluşturabildiği de görünüyor. Bunun en somut örneklerinden birisi Hollanda olmuştu. 2019’da gerçekleşen çiftçi protestolarının bir çıktısı olarak nitelenen ve sağ popülist bir hareket olan Farmer-Citizen Movement (BBB) yetmiş beş sandalyeden on beşini alarak Hollanda senatosundaki en büyük güç haline gelmişti.

O dönemde çiftçiler traktörlerle Lahey'e doğru yola çıkmış, otoyolları ve süpermarket dağıtım merkezlerini bloke etmişlerdi. Eylemin ilk nedeni, Hollanda Yüksek Mahkemesi'nin, hükümetin koruma altındaki doğal alanlarda emisyonları azaltılmasını öngören Avrupa Birliği standartlarını uygulamasını öngören kararıydı. Bu karar, ekoloji hareketlerinin mücadelesinin bir kazanımı olarak nitelenirken kimi çiftçilerin ise hedefi haline gelmişti. Dahası, BBB “pazarlama ajansının ürünü” olmakla ve “çokuluslu şirketlerin çevreyi kirletmeye devam etmesine izin vermekle” eleştirilen bir yapılanmaydı[1]. Ancak ne yazık ki Hollanda’da bunu ortaya çıkarabilecek bir sol perspektif gündeme gelmemiş ve bu sağ-popülist çizgi parlamentoda yer edinebilmişti.

∗∗

Velhasıl bugün Avrupa’daki eylemlerin de hem temsili hem ideolojik-politik ölçekte dönüştürücü bir gücü olduğunu söylememiz mümkün görünüyor. Öncelikle ayırt etmek gerekir ki Hollanda’dan farklı olarak Avrupa Birliği çapında çok daha geniş kesimleri ilgilendiren kimi uygulamalar hedef alınıyor. Bunlar arasında toprakların yüzde dördünün nadasa bırakılması da var, Güney Amerika Ortak Pazarı (MERCOSUR) ile yapılması öngörülen serbest ticaret anlaşmaları da var, sübvansiyonların yetersizliği de var. Ancak çiftçilerin bu sorun başlıklarına verdikleri yanıtlar değişim gösteriyor ki ideolojik-politik mücadelenin önemi de burada kendini gösteriyor. Bunu en iyi görebileceğimiz yerlerden birisi Fransa.

Fransa’daki eylemlerde yerele özgü başka sorunlar da gündemde. Örneğin büyük şirketlerin ve tekellerin artan haksız kazançlarına karşın küçük çiftçi ve köylülerin artan yoksullaşması da gündemlerden birini oluşturuyor. Bu bağlamda taban fiyat tartışması ve mevcut yasaların şirketler lehine olacak biçimde işlevsizleştirilmesi de eylemlerin hedefleri arasında yer alıyor. Tüm bu sorunlar etrafında Fransa’da çiftçiler ve köylüler arasındaki farklı konumlanışlar kendini gösteriyor.

Bu konumlardan birini daha ziyade iklim krizine yönelik yaptırımları, göçmen tarım emekçilerini hedef alarak sorunu sağ-popülist bir söyleme sıkıştıran endüstriyel tarım destekçileri olarak nitelenen Fédération Nationale des Syndicats d'exploitants Agricoles (FNSEA, Ulusal Tarım Çiftçileri Sendikaları Federasyonu) oluşturuyor. Diğerini ise FNSEA’yı hükümetle işbirliği yapmakla eleştiren ve başını La Via Campesina üyesi Confédération Paysanne’nın (Köylüler Konfederasyonu) çektiği sosyalistler ve ekolojistlerin de desteklediği bir ideolojik-politik çizgi oluşturuyor.

∗∗

Bu bağlamda sol-sosyalist, ekolojist çizginin söyleminde serbest ticaret anlaşmaları ve şirket karları ile gelir yetersizliği öne çıkıyor. “Büyük ölçekli dağıtım çiftçileri eziyor”, “40 yıl süren “tarımın modernizasyonu” 1 milyon çiftçiyi yok etti”, “Bizden sonrası sefalet” gibi pankartların arkasında serbest ticaret anlaşmalarına son verilmesi, ürünlerin maliyetin altına satışının yasaklanması; OTP sübvansiyonlarının iklim krizine yanıt verebilecek düzeye çıkarılması ve halihazırda agroekolojik üretim yapanlara yönelik destek gibi talepler öne çıkıyor.

Eylemlerin bu çizgi lehine sonuçlanmasını umarken ülkemiz için ne ifade edebileceğini düşünmek gerekiyor. Eylemler küçük çiftçiler, köylüler, göçmenler gibi kırsal-tarımsal emekçi sınıflar ve sosyal grupların sermaye karşısındaki çıkar birliğine dair ideolojik-politik bir örgütlenmenin aciliyetini hatırlatıyor.  Bu alanın iklim krizi, neo-liberalizm karşıtlığı, açlık ve yoksulluk bağlamlarında taşıdığı örgütlenme potansiyelini ciddiye almak ülkemizde bu alanda sol örgütlülüğün zayıflığına karşın sağ-popülist bir çizginin özellikle de ekoloji hareketlerinde artan şekilde zemin bulabildiğini hesaba katmak gerekiyor.

[1]https://jacobin.com/2023/04/farmer-citizen-movement-netherlands-far-right-populism-agriculture-multinational-corporations-environment