Biri Milli Görüş ve diğeri Gülen cemaati. Düne kadar teolojik ve ideolojik anlamda ikiz kardeştiler. Siyasal İslamcı tarihsel köklere dayanıyorlar. Milli Görüş İmam Hatiplerde ve İslamcı Anadolu sermayesi üzerinden örgütlerken, Gülen cemaati eğitime yatırım yapıp, okullar ve üniversiteler açarak burada yetiştirdikleri kadrolarını 12 Eylül ile birlikte bürokrasiye nüfus ettirmeye başladı.

“Kemalist laik devlet ve onu destekleyen ordu” karşıtlığı, bu iki İslamcı akımı 2002 Kasım’ında iktidar ortaklığında bir araya getirdi. Eski Türkiye’ye karşı Yeni Türkiye için 12 yıl beraber yürüdüler bu yollardan.

Gülen cemaati özellikle Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas davaları ile Ordu’ya, 12 Eylül 2010 referandum sonrası da HSYK ve diğer Yargı kurumlarına yoğun ve yaygın şekilde nüfus etti. Bu bir AKP’nin kadrolaşma icraatıydı.

2002’de “kutsal hedef” için ortaklaşan bu iki siyasal İslamcı akım arasındaki kopuş 2012 sonundan itibaren başladı. Yeni rejimde tek söz sahibi olma hedefi, ortakları iktidar içi çatışmada karşı karşıya getirmiştir. Bu çatışma şimdi her türlü aracın ve yöntemin kullanıldığı tüm hukuk dışılığı ile devam ediyor.

AKP yeni rejimin tek söz sahibi, Gülen Cemaati ise “FETÖ PDY” oldu.

Bu iki ortak düne kadar tüm muhaliflerini “darbecilikle”, suçlarken, bugün darbeciliğin aktörü haline geldiler.

Biri üniformasını giyerek kışladan muhtıra vererek, diğeri cübbesini giyerek Cami minaresinde okunan sala ile cihad çağrısında bulundu.

Üniformalı ya da cübbeli, darbeye karşı olmalı
Ne adına ve kim tarafından yapılırsa yapılsın, demokratik siyaset ve toplumsal yaşama yönelik darbe ve her türlü anti-demokratik müdahalelere, amasız ve fakatsız karşı olmak gerekir.

15 Temmuz darbe girişimine karşıyız! Ama darbe bununla sınırlı değildir. AKP hükümeti zaten parlamenter sistemi, hukuku ve Anayasayı devre dışı bırakarak sivil bir darbeyi dinamik şekilde adım adım gerçekleştiriyor.

AKP iktidarının “yaptım oldu” diyerek Anayasayı ve hukuku devre dışı bıraktığı iktidar sürecinde gerçekleştirdikleri sivil darbe girişimi değil mi?

Erdoğan’ın “ne istediler de vermedik” diyerek, itiraf ettiği şey, darbeci “FETÖ PDY” değil mi? “FETÖ PDY” AKP eliyle ve kararnameleriyle Ordu ve Yargı içindeki gücünü ve kurumsallaştırmadı mı? “FETÖ PDY” için “her istediklerini verdik” demek suç ortaklığı değil mi?

Halk 65 yıldır Türk İslam Sentezci sağın yönettiği Türkiye’de darbelere tanık oluyor.

"Gerçek demokrasi ve özgürlük nöbeti Gezi direnişi sürecinde tutulmuştur. O nedenle Gezi direnişinde sokağa çıkan milyonlar, Tomalar, Gaz bombaları, kan ve ölümlerle bastırılmıştır. "

Bu gerçek göz ardı edilerek üretilen politikalarla ya da AKP’nin “demokrasi nöbetine” sığınarak Türkiye’nin demokratikleşmesi ve insan hak ve özgürlükleri sağlanamaz.

Darbeye karşı “demokrasi nöbeti” ile Erdoğan’ın ilahlaştırılması önerisi yapılıyor. Gericiliğe dayalı “tek adam” ve “Başkanlık” algısı inşa ediliyor. Sokakta demokrasi değil, Erdoğan ve Saray iktidarı için nöbet tutuluyor.

Sivil darbe fırsatçılığı
Kendisine yönelik darbe girişimini boşa çıkarmakla eli güçlenen AKP, bu gücünü bir yandan kendi mezhepçi rejimini inşasını pekiştirmek için kullanırken, diğer yandan kendi sivil darbesi için fırsata çevirmektedir. Bu stratejiyle kendi tabanını Erdoğan ve Saray etrafında sıkı ve diri tutmak için, sokakları devlet imkanları ile taraftarlarına açıyor. Sokakta kalma süresinin uzatılması sivil darbenin korunmasını beslemek amacı taşıyor.

Tekbir ve mehter marşı ile cihad çağrısı yapanlardan demokrasi nöbeti beklenmez

“Demokrasi nöbeti” altında halkın sokağa çağrılması AKP’yi güçlü kılma amaçlı parti çalışmasıdır. Tekbir ve mehter marşı ile sokağı mezhepçi renk ve söylemle işgal etmekle demokrasi inşa edilemez. Bu cami merkezli bir parti çalışmasıdır. Tekbir, AKP’nin Seçim Şarkısı, Erdoğan’ı ilahlaştıran söylemler ve Mehter marşı eşlinde mezhepçi güç biriktirmek suretiyle, sadece darbecilere değil, tüm toplumsal muhalefete mesaj göndermektir.

Gerçek demokrasi ve özgürlük nöbeti Gezi direnişi sürecinde tutulmuştur. O nedenle Gezi direnişinde sokağa çıkan milyonlar, Tomalar, Gaz bombaları, kan ve ölümlerle bastırılmıştır. Bugün bize düşen tarihsel görev, Gezi direnişinde dile getirilen talepler için birleşik mücadeleyi yaygınlaştırmak ve yoğunlaştırmaktır. Çünkü Gezi’nin talepleri herkesi özgürlük, demokrasi, hukuk bağımsızlığı, laiklik ve insanlık onurunu savunmak ve korumaktır. Gerçek demokrasi nöbeti sokakta bu talepleri savunmak ve kazanmaktır.