Cumhurbaşkanlığı seçimi değil uygarlık seçimi
Kolektif meselelere dair yılgınlık ve küskünlük politik örgütsüzlüğün alameti farikasıdır. 12 Eylül’den bugüne önce darbecilerin sonrasında onların izinden yürüyen siyasetlerin örgütlü muhalefeti dağıtma stratejisi, toplumu sağcılaştırma projesinin koçbaşı olmuştur. Zira bir kez yalnızlaştığınızda tahakküm odaklarına direnme potansiyeliniz azalır. Komplo teorileri başınıza üşüşür, karşınızdakini yenilmez bir dev gibi görüp kendinizi kaybetmeye mahkûm hissedersiniz. Sonrası malum, küskün küskün köşenize çekilirsiniz, değişime inancınız kayboldukça nefes alacak alanınız da daralır. Birçoğumuz 14 Mayıs akşamı ve ertesinde benzer hisleri dile getiren akrabalarla, dostlarla karşılaştık. Kırgınlıkları ve öfkeleri çok doğaldı. Ne de olsa büyük bir beklentiyle sandığa gidilmişti. İlk turda ortaya çıkan tablodan “iyimserlik” devşirmek gerçekten de zor. Ancak ihtiyacımız olan iyimserlik değil, bilakis Saray rejime karşı çıkanların ne denli kararlı ve direngen olduğunu göstermek.
***
Geride bıraktığımız bir haftada 14 Mayıs sonuçlarına ilişkin birçok analiz yapıldı. Önümüzdeki günlerde, 28 Mayıs akşamı netice ne olursa olsun çok daha fazlasını konuşacağız. Şu anda muhalefetin ilk tur öncesindeki ittifak stratejilerine ve seçim taktiklerine yönelik kapsamlı bir muhasebe yazısı yazmanın 2. tur için faydalı olduğunu zannetmiyorum. Kalan zamanda muhalefetin, tüm iç çatışmaları bir kenara bırakarak Saray rejiminin istediği sonucu almasına mani olmak gibi hayati bir görevi var.
Tüm demokrasi güçlerinin ilk hedefi, 1. turda oy kullanmış muhalif her yurttaşı sandık başına götürmek ve milletvekili seçiminde Millet İttifakı lehine tercihte bulunup Kılıçdaroğlu’na oy vermemiş seçmeni ikna etmek. Bu da ancak cumhuriyetçilerden sosyalistlere muhalif bütün unsurların Kılıçdaroğlu’nun kazanması için birlikte ve kararlı olduklarını ve oylara ne pahasına olursa olsun sahip çıkacaklarını her alanda göstermesiyle mümkün. Örgütlü siyaset üzerine düşeni yaparsa seçmen tereddütsüz bir biçimde oyunu kullanır.
***
Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs öncesinde ittifakın diğer liderleri ve İmamoğlu–Yavaş ile birlikte meydanlardaydı. Bu “Birleşe birleşe kazanacağız” sloganıyla uyumlu bir hamleydi. Ancak 2. turun atmosferi başka Artık mücadele teke tek ve tablo çok sade: Ya Erdoğan’ın temsil ettiği Türkiye’den yanasınız ya da Kılıçdaroğlu’nun temsil ettiği Türkiye’den. Karşı taraftan oy geçişi beklentisinin sona erdiği bu 2. turda asıl mesele 14 Mayıs günü 3. bir adaya oy vermiş veya geçersiz oy kullanmış yurttaşları değişimin ülke menfaatine olduğunu anlatabilmek.
Sözünü ettiğimiz yurttaşları kazanma yönündeki seferberlik için merkez üsler, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyükşehirler. İktidarın yarattığı krizlerden en çok etkilenen büyükşehir seçmenleri genellikle Kılıçdaroğlu lehine oy kullandılar. Bununla birlikte İmamoğlu’nun, Yavaş’ın ve ittifakın diğer belediye başkanlarının kendi il sınırlarında özel bir mesai yaparak küskün seçmeni motive etmesi ve Kılıçdaroğlu lehine yeni bir rüzgâr yaratması neticesinde Kılıçdaroğlu’nun oyları azımsanmayacak oranda artabilir.
***
Geçim derdi, gelir adaletsizliği, barınma sorunu gibi çok temel problemler muhalefet cenahında geri plana atılmış görünüyor. Kampanyanın ana aksı iktidarın güdümündeki “beka meselesine” kaydı. 2. turun kaderini seküler milliyetçilerin tayin edeceği ön kabulü, “endişeli muhafazakârlar” mitine dönüştü. 14 Mayıs’ta muhalefetin muhafazakâr tabana açılma stratejisinin pek de beklenen sonucu doğurmadığını acı biçimde tecrübe ettik. Aynı durumun “endişeli milliyetçileri” kazanma için verilen ödünler neticesinde tekrarlanma riski yüksek.
İktidarın muhalefeti terörle özdeşleştiren kampanyasına “en milliyetçi benim” ile karşılık vermek yerine yurtseverliğe vurgu yapmak çok daha sahici, tutarlı ve güçlü bir cevap. Çünkü yurtseverlik, 14 Mayıs öncesinin “sevgiyi” merkeze alan kampanyasıyla uyumlu olduğu gibi muhalif kitleyi birleştirme gücüne sahip. Hem bu sayede Erdoğan-Bahçeli ikilisinin minderinde güreşilmez hem de sağcılığın ezberini bozan ve anti-emperyalist, kamucu, barışçıl bir politik duruşu içeren yurtsever bir hat inşa edilir. Orada Kemalistler de sosyalistler de Kürtler de kendine yer bulur.
***
En gerici unsurların Meclis’te koltuk kaptığı, cumhuriyetin birikimlerine meydan okuduğu bir konjonktürde önceliğimiz toplumsal direnci yükseltecek ve bu karanlık ablukayı dağıtacak bir toplumsal ve siyasal güce ulaşmak. 28 Mayıs seçimlerine bu açıdan yaklaşmak gerekiyor. Zira sadece kim tarafından yönetileceğimizi seçmiyoruz bir uygarlık tercihi yapıyoruz. Ya özgür ve neşeli gençlerin, kadınların, çocukların ülkesi olup yarınlara özgüvenle bakacağız ya da tüm bunlara düşman olanların yarattığı iklimi solumaya devam edeceğiz.