1- 15 Temmuz’da yaşananlar kanlı bir darbe girişimiydi. Darbeyi ordu içerisindeki Fethullahçı yapının gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Yaşananların teknik olarak “Darbe” yerine, “Kalkışma, İsyan, Terör”, vs. olarak adlandırılıp adlandırılamayacağı ikincildir. Darbecilerin başarıya ulaşamamasında ana etken, tüm partilerin ve muhalefetin süratle darbe karşıtı konum alması ve darbenin emir komuta içerisinde yapılmamasıdır. Darbeye angaje yapı, elindeki gücü optimum kullanmaya çalışarak kritik hamleler yapmıştır. TBMM’nin bombalanması, Polis Özel Harekat’ın ve TSK Özel Kuvvetler’in hedef alınması, bazı rehin almalar ve rehin alma girişimleri bunu göstermektedir.

2- Ordu ya da hükümetin darbe girişiminin şu ya da bu aşamasında haberdar olduktan sonraki hamleleri ve hatta “yol vermeleri iddiaları” ancak onların sorumluluğunu gerektirir/tartıştırır. Bu zaten ileride açığa da çıkar. Bu yaşananların bir Fethullahçı kanlı darbe girişimi olduğu gerçeğini değiştirmez. AKP elitlerinin sorumlu oldukları olumsuz durumları bile kendi lehlerine çevirmedeki maharetleri ile doğrudan darbedeki suç ortaklığı karıştırılmamalı.

3- Darbecilerin organizasyonsuzlukları ve sarsaklıkları, girişimin hükümetle danışıklı olarak yapıldığını söylemek için yeterli olamaz. Yargıdaki Fethullahçıların tasfiyesine ilişkin girişimler ve aynı sürecin Yüksek Askeri Şûra’da TSK için de başlatılacağı beklentisi, bu “ya devlet başa, ya kuzgun leşe” girişimini tetiklemiştir.

Bunların yanında şu gelişmeler de etkili olmuştur;

Erzincan kumpas davasındaki gizli tanıklar hakkında görülen davada Fethullah Gülen Grubunun “silahlı terör örgütü” olduğuna dair karar.

Fethullah Gülen hakkında iade sürecinin resmen başlatılması.

Yargıtay ve Danıştay yasası ile Fethullahçı yüksek yargıçların tasfiye sürecinin başlayacak olması.

Ankara Başsavcılığı’nın ve İzmir Başsavcılığı’nın kamudaki Fethullahçı yapılanmaya karşı çemberi daraltması.

Yaklaşık 6 ay önce ordu içinden yapılan şu tahlili de aktarmak isterim: “TSK içerisindeki Fethullahçı grup… bunun farkındadır. Tahmin edilenden daha güçlü olan ve otuz yıldır yerleşmeye çalışan bu grup tasfiye edilememiştir. Bunların tamamı bilinmektedir. Cemaatten olmayıp onlarla birlikte hareket eden üst düzey makama gelenler, Erdoğan’ı operasyonlar ve Suriye’deki teyakkuz nedeniyle bu dönemde tasfiye yapılmasının uygun olmayacağına inandırmışlardır. Cemaatin etkin olduğu Jandarma’da Efkan Ala bunu yapmak istemiş ama nefret edilen bir tip olduğu için tepkiyle karşılanmıştır. Cemaat TSK’nın yaz döneminde zorlanacağı ve bir darbe yapacağı fikrini yaymaktadır.”

4- Türkiye bu yapılanma ile yüzleşip hesaplaşmadığı için yaşandı bunlar. Uyarılara kulak asmayan Cemaatperverlerin, liberal aymazların, bir dönem beraber hareket eden AKP elitlerinin bu hesaplaşmanın bu kadar sert ve kanlı olmasında sorumluluğu vardır. MİT krizi, 17/25 Aralık, MİT TIR’ları gibi ortaklığı bozan olaylar beklenmeden, etkin hızlı adil bir soruşturma yapılmış olsaydı bu kadar can kaybı yaşanmazdı.

5- Şu anda darbe püskürtülmüş gibi görünüyor. Ancak AKP’nin ısrarla camileri de kullanarak dini motifli bir mobilizasyon/halk hareketi yaratma girişimi darbe kadar tehlikelidir. AKP elitlerinin Türkiye gerçeklerini hâlâ iyi okuyamadığı anlaşılmakta. Cumhurbaşkanı’nın dünkü konuşması bu darbe girişimini ülkenin iç gerilimlerini azaltmak ve Cemaat belasını meşru şekilde def etmeyi değil toplumun en az yarısının sinir uçlarına dokunacak bir ajandayı işaret ediyordu. Hatta tabiri caiz ise idam gibi argümanlarla çağdaş dünya ve demokrasiden “kopuş siyasetine” işaret ediyordu. Aynı konuşmada işaret edilen MGK ve Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası açıklanacak sürpriz ise muhtemelen “sıkıyönetim” ya da “olağanüstü hâl” ilanıdır. (Çünkü Anayasa’ya göre MGK ve Bakanlar Kurulu referanslı “toptan mücadeleye” işaret edilen tek yöntem budur.) Bu darbe ile meşru ve hukuk içerisinde mücadele argümanlarına önemli ölçüde darbe vuracağı gibi toplumsal desteği de azaltacaktır.

6- Ortadoğu’da bu kadar örselenmiş bir ordusu, istihbaratı, bürokrasisi olan bir ülkenin kıymeti harbiyesi olamaz, hatta bağımsızlığını sürdürmesi imkânsızdır. AKP ya toplumun tamamına dayanarak tüm toplumsal muhalefetle birlikte demokratik bir perspektifte bu krizi aşamayı deneyecek ya da başkanlık ve bir avuç kriminal elitinin bekası için bir yol haritası takip edecek. İkincisi kaos ve ordunun geleneksel refleksleriyle yapacağı Kemalist görünümlü darbe serileri anlamına gelir. Maalesef tercihlerinin ikinciden yana olduğu yönünde güçlü sinyaller var.

Devam edeceğim…