CHP’nin 4 Kasım 2023 Kurultay’ı, 1946 yılından bu yana çok partili döneme geçişle başlayan demokrasi tarihimiz açısından önemli bir örnektir. Görevdeki bir genel başkanın kendi belirlediği delegeler tarafından değiştirilmesi 12 Eylül rejimin getirdiği Siyasi Partiler Yasası ile birer lider sultasına dönen siyasi partiler için çok ender yaşanan bir durumdur. Bunda hiç kuşkusuz sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığa geldiği günden bugüne güçlendirmeye çalıştığı parti içi demokrasinin içselleştirilmesinin büyük payı var. CHP’de yaşanan bu demokratik değişim süreci, şeklen seçim ve kurultay düzenleyen diğer siyasi partiler için umarım bir referans olur. 100 yıllık Cumhuriyet ve 75 yıllık Demokrasi tarihimiz bu demokratik olgulaşmayı artık hak ediyor. CHP, Demokrasi ve Birlik Kurultayından kazananı olmayan genel seçiminin ardından kaybedeni olmayan bir parti içi seçimden yenilenerek ve güçlenerek çıktı.

Parti içi demokrasiyi uygulamayan hiçbir siyasi partinin ülkeye “DEMOKRASİ” vadetmesi inandırıcı değildir. Cumhuriyet Halk Partisi, mahallelerden başlayarak ilçelere, illere ve büyük kurultaya kadar parti içi demokratik kanalları işleten Türkiye'deki tek siyasi parti. Şimdi yeni Genel Başkan Özgür Özel’in liderliğinde geleceği planlarken çağdaş bir ülke için iktidar hedefleri belirlenirken oldukça kısa bir süre içinde gerçekleşecek olan yerel seçimler de değişim vizyonu için belirleyici bir adım olacak. Yerel seçime girecek olan adayların; baskılarla kısıtlanan, dayatmalarla yönetilen ülkemiz siyasi ortamında nitelikleriyle, tecrübe ve birikimleriyle liyakatli ve özellikle de ideolojik anlamda güçlü tutum alabilecek kişilerden oluşması önemli. Elbette genel başkanın yönetim kadroları için de bu yaklaşım seçimlerde kimlerin kimlerin yanında yer aldığından bağımsız olarak benzer kriterler belirleyici olmalıdır. Ne mutlu ki değişimin ardından Özgür Özel’in il başkanları toplantısında ve ardından ilk röportajında verdiği mesajlar bu bakış açısı ile net. Eğer bir değişim ön görülüyorsa bunun için yerelden genele yayılacak bir vizyona ve bunu sağlamak için de baskıyla değil deneyim ve kabulle gelişecek, topluma yansıyacak bir dönüşümü örgütleyebilecek yöneticilere ihtiyaç olduğunu görmek gerekli. Toplumcu belediyeciliğin geçmişten bu güne başarı öykülerinin hatırlatılması ve dönüşüm yaratan örneklerin görünür kılınması, yerel dinamikler çerçevesinde değerlendirilerek uygulanması, yaygınlaştırılması sağlanmalıdır.

∗∗∗

Öncelikle sol-sosyal demokrat partilerin, ana vatanı AB ülkeleri başta olmak üzere tüm dünyada bir gerileme yaşadığını tespit etmemiz gerekiyor. 1990 yıllarda birçok Avrupa ülkesi sol-sosyal demokrat hükümetler tarafından yönetilmekteydi. 2000’lerin başına kadar tüm Avrupa’da oyların yaklaşık yüzde 30’unu alan sol-sosyal demokrat partiler, 2008'deki küresel mali krizden bu yana istikrarlı bir şekilde düşerek yüzde 20’nin biraz üzerinde bir seviyeye gerilediler. Bu noktadan bakıldığında Cumhuriyet Halk Partisi, son seçimlerde aldığı yaklaşık 14 milyon oy ( yüzde 25) ile Avrupa’nın en büyük sosyal demokrat partisi haline gelmiştir. CHP, Almanya’da hükümeti kuran iktidar partisi SPD’den 2 milyon kadar fazla oy almış, iktidara gelmek için yeterli olmasa da 28 Mayıs seçimlerinde alınan 25 milyon oy ile en etkili sosyal demokrat parti olmuştur.

Kapitalist sistemin kronikleştirdiği iklim krizi, artan sosyal ve ekonomik adaletsizlikler, pandemi süreci ve sonrası yaşanan sağlık, gıda gibi temel insani hizmetlere erişim sorunları ve artan işsizlik oranlarına rağmen, genel seçmen eğiliminin popülist sağ iktidarlara/liderlere veya marjinal sağ/sol partilere yöneldiğinin “dünya solu” tarafından doğru bir şekilde analiz edilmesi gerekmektedir.

Özellikle 2000’li yıllarda internetin sosyal hayatın vazgeçilmez bir parçası olmasıyla beraber değişen sosyo-kültürel, sosyo-politik, sosyo-ekonomik paradigmaları doğru okumak ve sosyal demokrat ideoloji ekseninde üretilen tüm küresel, ulusal ve yerel politikaları temelden sorgulamak gerekmektedir. Sol için artık yeni bir öykünün kurgulanmasına ihtiyaç vardır. Bunun için gerekli olan şey ise tek başına lider değişimi değil, değişimin getirdiği sinerji ile eş zamanlı bir dönüşümdür.

∗∗∗

Çünkü değişim, kendiliğinden oluşan ve bir süreç sonucu gerçekleşen zorunlulukların toplamıdır. Bizler istesek de istemesek de zaman içinde gerçekleşir. Örneğin, 1940’ların toplumsal dinamikleri ve siyasal iklimi içinde şekillenen ve ona göre söylem üreten CHP ile; 50’lerin, 70’lerin, 90’ların, 2000’lerin CHP’sinin siyasi söylemleri aynı değildir. Değişmiştir. Dönüşüm ise olduğundan başka bir biçime/duruma girme halidir. Karar alma, planlama ve uygulama gerektirir. 1950’lerde çok partili sisteme/demokrasiye geçiş süreci, kırdan kente göç dalgası ile oluşan kent emekçileri/işçi sınıfı, sendikalar, meslek odaları, üniversiteler gibi yeni toplumsal dinamiklerin sosyal ve siyasal hayatı şekillendirilmesi sonucunda CHP’nin 17. Parti Kongresinde(1965) ideolojik olarak “ortanın solu programını” belirlemesi, parti tarihimiz açısından büyük bir dönüşüm örneğidir. Aynı koşullar bugün için de geçerlidir. “Dijital Devrim” sürecini yaşadığımız bu dönemde; siyasi, ekonomik ve kültürel yeni paradigmalar oluşmuş ve bu eksende, “İnsan, Toplum, Devlet, Ekonomik Sistem ve Küresel/Ulusal İlişkiler” yeniden tanımlanmaya başlanmıştır. Cumhuriyet Halk Partisinin bu yeni paradigmalar üzerinden Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyet aydınlanmasının kazanımları ışığında kendisini bilişim çağına ve yeni topluma uyarlayacak dönüşümü sağlaması elzem hale gelmiştir.

İktidarın günlerdir ülke ve dünya gündeminde yer alan yakıcı ve ağır konulardan çok CHP başkanlık yarışını mercek altına alan siyasi söylemlerinin ve seçimin sabahı çıkmadan yeni seçilen Genel Başkanımız Özgür Özel’in asılsız ithamlar ve yaftalarla hedef alınmasının ardında bu dönüşüm fikrinin gerçekleşmesinden duyulan korku ve rahatsızlık var. Medeni ülkelerde partilerin iç değişim süreçlerini nezaketli bir tebrik izlerken henüz kurultay sonuçlanmadan kindar söylemlerin ve iftiraların bu kez Özgür Özel’e yöneltilmesi bundandır. Bu saldırılar demokrasiden, tazelenmeden, medeniyetten dürüstlükten korkuyu ve gösteriyor. Şereftir.

CHP kurucu genel başkanı büyük önder Atatürk’ten bu yana bu onurlu makama layık görülen genel başkanlarımız arasında eleştiri ve nezaket kültürünü belki de en çok benimsemiş ilkeli, dürüst ve namuslu tutumuyla örnek bir siyasetçi olan Kemal Kılıçdaroğlu’na saygıyla emekleri için teşekkür ediyor ve uzun yıllar birlikte partimizin merkez yürütme kurulunda görev yaptığım yeni genel başkanımız Özgür Özel’i ülkemizin aydınlık geleceği için adil, toplumcu ve çağdaş bir lider olarak partimizi daha da ileriye taşıyacağına olan inancımla kutluyorum. Şimdi artık önümüze bakma zamanı kimsenin ne partimizi ne liderimizi yolun başında yıpratmaya çalışmasına izin vermeyiz. Yolun açık olsun Özgür Özel, yolumuz açık, yarınlar ışıklı olsun. Bizim olsun.