2024 yılında uygulanacak asgari ücret çarşamba akşamı açıklandı: 17 bin lira. Pardon, düzelteyim 17 bin 2 lira! Parası, pulu olmayanlar açısından iki liranın öneminin farkında olmalılar ki bunu da ifade etme ihtiyacı duymuşlar. Gerçi 5 liralık madeni para yaygınlaşınca ortada iki lira filan kalmayacak ama olsun. Bonkör iktidar o kadar detaylı düşünmüş ki yakında tedavülde olmayacak miktarı bile asgari ücrete dâhil etmiş.

Dün yeni asgari ücrete ilişkin değerlendirmeleri okurken en dikkatimi çekenler, belirlenmiş olan ücretin yetersizliğini ortaya koymak için bu tutarın birkaç ay içerisinde “açlık sınırının” altında kalacağını ifade edenler oldu. Evet, haklılar. Bu söyledikleri gerçekleşecek, çok geçmeden Türk-İş’in açıkladığı açlık sınırı verisi ile asgari ücreti birlikte gösteren grafikler dolaşacak ve bu tahminde bulunanların haklılıkları da teyit edilmiş olacak.

Peki, biz, ne oldu da açlık sınırını standart referans noktası olarak almaya başladık? Çalışanların elde ettikleri ücret karınlarını doyurmaya yetse, bundan memnun olup, ilan edilen asgari ücrete itiraz etmeyecek miyiz? Bu “kabullenme” bile bize ülkede var olan yoksulluğu ne kadar içselleştirdiğimizi göstermektedir. Bence asıl itiraz edilmesi gereken de budur. “Karın doyurmak” ekonomik refah hedefi olarak ortaya konulamaz! Asgari ücret yönetmeliğinde bile ücretin beslenme, barınma, ulaşım, eğitim, sağlık, kültürel ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde belirlenmesi gerektiği yazıyor. Ne yasal düzenlemelerde var olan haklarımızdan ne de insan olmaktan kaynaklanan haklarımızdan vazgeçmeliyiz.

BÜTÇE DİSİPLİNİ Mİ?

Ne zaman halkın menfaatine olacak bir şey talep edilse iktidardan gelen ilk tepki “Ama bütçe disiplini sağlamalıyız, yoksa…” diye başlayan açıklamalar duyuyoruz. İktidarın bakış açısına göre enflasyon ile mücadele etmek için kamusal kaynakların toplum yararına kullanılmasında da kısıtlamaya gitmemiz gerekiyor. Bu argümanın doğru olmadığını biliyoruz. Ama varsayalım ki iktidar buna “samimi olarak” inanıyor ve konuda kararlı adımlar atmak istiyor. Bu konuda ne kadar samimi olduklarını görmenin en kolay yolu aldıkları kararlara bakmaktan geçiyor.

Biliyorsunuz, bütçe disiplini diyerek KDV oranını yüzde yirmiye çıkardılar, motorlu taşıtlar vergisini iki kere aldılar, kredi borcuna ödenen faiz üzerinden alınan vergiyi yüzde otuza çıkardılar. Peki, dün Resmi Gazete’de yayımlanan kararla şans oyunlarından alınan vergilerin yüzde 50 indirilmesini nasıl açıklamalıyız? Madem vergi geliri çok önemli, bahis işlerinden alınan vergi niye yarı yarıya azaltılıyor? Neden azalttıklarını ben tahmin ediyorum; o oyunları oynatanların cebine daha fazla para girsin, daha çok kâr edebilsinler diye. Çünkü vergi indirimleri o bahisleri oynama fiyatını düşürmeyecek, vazgeçilen vergi o patronların kasasına gidecek.

Söz konusu vatandaş olunca “Aman bütçemize dikkat edelim” diyenler, konu patronlar olunca onlara kaynak aktarmaktan geri durmuyorlar. Bu durum, iktidarın politik tercihlerinin kimlerden yana olduğunu açık ve net bir biçimde ortaya koyuyor. Vatandaş birinci öncelikleri değil, hiçbir zaman da olmadı.

2023 yılında yazmış olduğum son yazıyı da okumuş oldunuz. Dilerim 2024 yılı hepimiz için çok daha iyi bir yıl olur. Mutlu, sağlıklı bir yıl dilerim.