Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Yusuf Tekin, geçen günlerde “Yepyeni bir Eğitim Felsefesi, Yepyeni bir Eğitim Sistemi inşa edeceklerini” açıkladı; ancak, hiç ayrıntı vermedi. 

AKP iktidarının “dokuzuncu” MEB olarak Haziran 20023’ten bu yana görevde olan Tekin’in, üstelik “yepyeni”  dediği “felsefe ve düzen”  ile neyi anlatmak istediği,  bugüne dek sergilediği görüşlerinden izlenebilir. 

TEKİN DOKTRİNİ 

Tekin’i yakından tanıma konusunda, 2013’te kurduğu ve Kurucu Genel Başkan olarak uzun yıllar görev yaptığı  “Cihannüma ve İşbirliği Derneği” önemli ipuçları veriyor. 

Dernek, ağ (web) sayfasında kendini şöyle tanımlıyor: 

“Varoluşu, bilgiyi ve değerleri kendi medeniyetinin ilkeleri ile tanımlayan ilim, irfan ve hikmet okulunun öğrencileri, yeryüzünde adaletin tesis edilmesi için samimiyetle mücadele eden ve bu yolda birlik ve beraberlikten asla vazgeçmeyen kardeşler topluluğuyuz.” 

Varoluştan hikmete uzanan, kendi medeniyetinden yeryüzünde adaletin tesis edilmesi için mücadeleye giden bu çok genel ve küresel içerikli görüşler, Tekin’in, biri birini tamamlayan şu üç kitabı ile açıklık kazanıyor: 

“Şeriat Meşruiyet Meşrutiyet; “II. Abdülhamit’ten Cumhuriyete Miras” ve “Başkanlık Sistemi ve Kuvvetler Ayrılığı.” 

Yazıda,  bu kitapların “tanıtımı” açıklamalarına başvuracağız; çünkü bilirsiniz, tanıtım yazısı, yazarın görüşlerinin bir özetidir.   

Tekin, “Şeriat, Meşruiyet ve Meşrutiyet” adlı kitabında: 

“…meşruti monarşiye geçiş sürecinde Yeni Osmanlılar’ın yaptığı demokrasi tartışmalarında dinin nasıl meşrulaştırıcı bir araç olarak kullanıldığını ortaya koyuyor. Eser, Osmanlı’da siyasi modernleşmenin İslâm ile ilişkisini meşrutiyet hakkındaki tartışmalar üzerinden dönemin gazetelerine mercek tutarak takip ediyor. Osmanlı siyasal tarihinin en çalkantılı yıllarına odaklanan Şeriat, Meşruiyet ve Meşrutiyet, demokratik bir yönetim ile din arasında bağ kurulmasına yönelik çabaların başlangıcını anlamak isteyenler için ufuk açıcı bir çalışma…” 

İkinci eser, “II. Abdülhamit’ten Cumhuriyete Miras” şöyle tanıtılıyor: 

“….İmparatorluklardan kendi yapılarını modernize etmeyi başaranlar ayakta kalmaya devam etmişlerdir. Osmanlı Devleti gibi bu süreçte başarılı olamayanlar ise bünyelerinden farklı ulus devletler çıkarmışlardır. Sultan II. Abdülhamit işte bu süreci iyi okuyabilen bir Osmanlı padişahıdır... Sultan’ın bu yönde ne tür çabaları olduğu kitabın temel konusudur. Ancak kitabın asıl gayesi, cumhuriyetin kurucu kadroları ile Sultan II. Abdülhamit’in çabaları arasındaki benzerliklerin altını çizmektir. Kitabın bu konudaki başarısı, kendi tarihi ile barışık bir toplum yapısı çabasına katkıda bulunacaktır.” 

Üçüncüsü, “Başkanlık Sistemi ve Kuvvetler Ayrılığı Tartışmaları” adlı eser, “…Türk siyasal geleneğinde kuvvetler ayrılığının algılanma ve uygulama biçimine ilişkin tarihsel perspektif ve gelecek vizyonuna sahip analizlerini içeriyor. Kitapta, Türkiye’deki hükümet sistemine ilişkin analizlerin ortak özelliği, konuyla ilgili tartışmaların barındırdığı tuhaflıkları ön plana çıkaran, bir anlamda bu kakafoniyi tanımlayıp, çözüm olarak kendi kültür ve geleneğimize en uygun yapının tek başlı ve yasamadan kesinlikle bağımsız bir hükümet sistemi formülasyonu öneriyor olması. Kitabın belki de en özgün yanı binlerce yıllık bir siyasal geleneğin hakkını veren bir özgüvenle, evrensel kriterler ışığında kendi hükümet sistemimizi üretebileceğimize yönelik akademik zemini olan bir iddiayı taşıyor olması. Önce mevcut verili düzenin, bu geleneğin doğal bir sonucu olmadığını ve bir dayatmanın ortaya çıkardığı olağandışı bir durum olduğunu kabul edilmesi gerektiğini söyleyen yazar, bu ön kabul konusunda hemfikir olunduktan sonra, Türkiye’nin geleceğini inşa etmek için nasıl bir model üretebileceğini tartışıyor.” 

Tekin’in bu çok tanıdık görüşlerini yorumlamak size kalıyor. 

Ancak, eğitimi yıllardır Diyanet ve dini vakıflara bırakmış olan AKP iktidarının yeni Bakanı Tekin,   bunlar yetmezmiş gibi, aralık ayında, kuşkusuz bu görüşlere dayalı ve çok kapsamlı bir eğitim programı hazırlayacağını açıklamış bulunuyor. 

İki gün önce, 24 Kasım’da dile getirildiği gibi, eğitimin çok ağır güncel sorunları var; ancak, güncelde boğulmamak gerekiyor. 

Bakanlığın yukarıda sergilenen tümüyle eski, ancak yeni diye sunulacak ders programı çalışmalarını, çocukların ve gençlerin “laik ve bilimsel eğitim” almaları gerektiği konusunda duyarlı tüm toplum kesimlerinin çok yakından izlemesi ve değerlendirmesi büyük önem taşıyor.