Ülkenin siyasal İslam dönüşümü genişleyerek ve hızlanarak sürüyor. 

Bir üniversite, üstelik adı Medeniyet olan üniversite, Resmi Gazeteye verdiği ilanda alacağı bilim insanında “İslâm iktisadı alanında çalışmalar yapmış olmak” koşulunu arıyor. 

Yazarı, yorumcusu ve sanalıyla bu ülkenin “okumuş” kesiminin çok büyük bir bölümü Siyasal İslâm ile, onun düşüncesi ve dili ile yatıp-kalkıyorsa, ayrıca ekonomi bilimin en önemli kavramlarından “faiz” dinsel bir anlatıma konu oluyorsa, bu ilanın gerekçesi de gerçekçi bulunabilir. 

Yine de bu gidişin bilimsel yönüyle doğru değerlendirilmesi gerekiyor. 

BİR BİLİMİN DOĞUŞU 

Ekonomi bir bilim dalı olarak, ilk baskısı 1776’ya yapılan A. Smith’in “Ulusların Zenginliği” adlı çalışmasıyla doğdu. 

Yine ekonomik düşünce tarihinin herhangi bir giriş kitabını, şöyle karıştıranlar bile bilir ki, ekonomi biliminin doğuşu faiz ile ilgili dinsel tartışmaların sona ermesinden sonradır. 

Faiz tüm kutsal kitaplarda yasaktı. Ancak Tevrat, faizi o dine inanlar arasında yasaklıyor, Musa dinine inanmayanlardan faiz alınmasını onaylıyordu. Yahudi sermaye birikimin kaynağında bu uygulama var. Hristiyanlık, faiz yasağını Reform hareketiyle, özellikle de “çalışmayı ve bilimsel eğitimi” kutsayan XVII. Yüzyılın Calvin hareketiyle; önce gevşetti; sonra sermaye sahibinin hakkı olarak onayladı. Sonrasında gelen coğrafi keşifler, artan ticaret ve ürün fazlasının kaynağını tarımda arayan bilimsel ilerleme sonucu ekonomi bilimi doğdu. Smith, kendi mutluluğunu, elbette bu dünyada arayan, özgürleşerek “emeğini” de serbest piyasada ücret karışığı değerlendirme olanağı bulan insanın, bu mutluluğu elde etmek için çalışmasının, ürün ve hizmet üretmesinin kutsal olduğunu, yalnız kendisinin değil, tüm toplumun gönencini artıracağını kanıtladı. Aynı yıllarda, buharlı makinenin, yel değirmeninin yerini alarak, bir girişimci eliyle üretimde kullanılması sonucu, ekonomi bilimi ve kapitalist düzen birlikte doğdu. Bu aynı zamanda “sanayi devrimi” demekti. 

İzleyen yıllarda, bir taraftan emek-sermaye ayrışması sonucu, insanoğlu ekonomideki ya da toplumdaki yerinin bilincine varırken, diğer taraftan da bilim ve teknolojideki gelişmeler kapitalizmin niteliksel dönüşümler geçirmesini sağladı. Sanayileşen ülkeler dünya varlıklarını paylaşırken bunu başaramayanlar geri kaldı, sömürüldü, ezildi. 

ÖNCE GELİŞME, SONRA GERİLEME! 

Türkiye halkı Osmanlı’nın onca çabasına karşın bir türlü kurtulamadığı azgelişmişliğine esas olarak Kurtuluş Savaşı ve Lozan ile elde ettiği kazanımlar sonucu hayır dedi. Cumhuriyet, Kurucu M. K. Atatürk’ün sözleriyle “siyasal bağımsızlığı ekonomik bağımsızlıkla taçlandırma” amacıyla devletçi sanayileşmeyi gerçekleştirdi; bilimsel bir uygulamayla sanayi devrimi yönünde çok büyük bir adım attı. Ancak, 1950’lerde ABD dayatmasıyla vazgeçilen sanayileşme, 1960’larda planlama ile üretim teknolojisine ve bilime önem verilerek yeniden canlandırılmak istendiyse de bu sanayileşme çabası da 1970’lerin ikinci yarısında yine ABD tarafından engellendi. 

AKP iktidarında, KİT sudan ucuza satılarak sanayileşmeden uzaklaşıldı. Eğitim tümüyle bilim dışı bir tünele sokuldu; önce, bilim üst kurumları, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu-TÜBİTAK ve Türkiye Bilimler Akademisi- TÜBA, sonra da bir bütün olarak üniversite bilimsellikten uzaklaşma sürecine sokuldu. Anaokulundan başlayarak tüm eğitim basamaklarını kapsamına alan Diyanet İşleri Başkanlığı ana muhalefetin de alkışları arasında Diyanet Akademisi adıyla üniversitesini de kurdu. 

Bunlarla da yetinilmedi, ortaöğretim ders kitaplarından, çağımızda, ekonomiden iletişime hemen tüm bilimsel çalışmaların temeli olan Evrim Kuramı, çağdışı bir yaklaşımla çıkarıldı. 

Sonrasında, ünlü “faiz sebep enflasyon neticedir” ve “faizi Nas belirler” türü, tümüyle bilim dışı ilkellikler ve başta enflasyon olmak üzere bu uygulamadan doğan toplumsal ve ekonomik yıkımlar yaşandı ve yaşanıyor. 

Gelinen noktada, anlaşılan “bütünün dönüşümünün tamamlandığı” düşünülerek, ekonomi örneğinde görüldüğü gibi, tek, tek bilim dallarının da İslam’a göre olması isteniyor. Türkiye’de ekonomi bilimi de Smith öncesinin bilim-dışı dönemine eviriliyor. 

Sonuç olarak, toplumsal değişimin açıklanmasının temeli olan ve sosyal bilimlerin kraliçesi sayılan ekonomi ya da iktisat biliminin üzerine de siyasal İslam’ın şalı örtülüyor.