Nasıl günlerden geçiyorsak baharın gelişi bile içimizi kıpırdatmak şöyle dursun en küçük bir heyecana bile neden olmadı. Yaşama sevincimiz yerini karamsarlığa, hayallerimiz ise umutsuzluğa bıraktı. Nasıl bu kadar kötü olduk? Ne zamandır bundan zevk alır olduk anlaşılır gibi değil. Millet olarak ortak bir duyguyu paylaşmayalı o kadar çok oldu ki. Sevgi, barış, güven, yardımlaşma, hoşgörü gibi duygular yerini nefret, savaş, belirsizlik, bencillik, bağnazlık gibi bizi insanlıktan uzaklaştıran duygulara bıraktı.

15 Mayıs’ta daha güzel bir güne uyanacağımıza inanıyorum ama içimizdeki kötülük gitmedikten sonra yeni bir iktidar gelmiş neye yarar? Bugünkü iktidar trolleri yarın da muhalefet trolleri olarak karşımıza çıkıp -ya da tam tersi- yine kan kusmaya devam ettikten sonra nasıl düzeleceğiz?

Fanatik futbol seyircileri bile tuttukları takım kötü oynayınca ıslıklamaya, “Yönetim istifa” diye bağırmaya başlıyorlar ama, siyaset holiganlarının gözleri görmüyor, kulakları duymuyor.

Tehdit ederek, hakaret ederek, sindirerek, şike yaparak, galip gelmekte bir sakınca görmüyorlar. Nasıl olursa olsun kazanmak her türlü ahlaki öğretinin önüne geçmiş. Kendileri gibi düşünmeyen herkes düşman, vatan haini, FETÖ’cü ya da PKK’lı. Bu nefret kültüründen herkes nasibini alıyor. İşte en son örneği Fazıl Say.

NEFRET SUÇU MÜZESİ

Ne yaptı Fazıl Say? Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı için şair Ayten Mutlu’ya ait sözleri besteleyerek bir marş yaptı. Yani bu marşın paylaşımlarının altına yazılanları bilmiyorum okudunuz mu? Gerçekten de böyle şey olmaz. Yazılanların eleştiriyle uzaktan yakından bir ilgisi yok. Ama ben tarihe not düşmek açısından üzülerek olsa da bazılarını paylaşmak istiyorum ki; belki ileride bu günleri unutmamak için bir “Nefret suçu müzesi” kurarız ve demokrasinin değerlerine dört elle sarılırız…

Bakar mısınız yazılanlara:

• “Harbiden çok kötü, çek sifonu gitsin.”

• “Fazıl Bey size yapılan kötü yorumlara zinhar aldırış etmeyiniz. Zira siz daha kötülerine layıksınız.”

• “Ajdar’ın Çikita Muz’u bile bundan daha fazla marş. Ajdar bundan daha iyisini yapardı.”

• “Berbat, daha kötüsü olamazdı.”

• “58 saniye dayanabildim.”

• “Kabus gibi olmuş. Sen marş yazma yeter”.

• “Müzik işini Reckol ya da Chakal gibi üstatlara bırak derim”

Sanırım bu kadar alıntı yeter. Yıllar önce Eurovision’a katıldığımız Opera isimli şarkının bestecisi Buğra Uğur’da “Böyle şarkı mı olur” diye saldırıya uğramıştı. Bu olay olduğunda sene 1983’tü. Sene 2023, aradan geçen 40 sene sosyal medyanın da gücüyle sanata ve sanatçıya yapılan saygısızlık ve saldırı devam ediyor.

ELEŞTİRİ AMACINI AŞMASIN

Konserine gidebilmek için bilet bulamayanlar, konser sonrası bir imza alabilmek için dakikalarca kulis kapısında bekleyenler, televizyonlarda, gazetelerde görüp kıskançlıkla bakanlar, adeta fırsat kollarcasına bu hayranı oldukları sanatçıları karalamak için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar. Bir şarkıyı, bir filmi, ya da kitabı beğenmeyebilirsiniz ve bu görüşünüzü de paylaşabilirsiniz ama eleştirmek başka hakaret etmek başka.

Sanatçılar duyarlı ve kırılgan insanlardır. Bunun için zaten bu mesleği seçmişlerdir. Ve de bugün geldikleri yere hiç bitmeyen bir eğitim ve çalışma sonucu gelmişlerdir. Çok sevdiğiniz bir yorumcu şarkı söylemese, yazar kitap yazmasa, yönetmen film çekmese mutlu mu olacaksınız? Lütfen eleştirileriniz amacını aşmasın.

Kalın sağlıcakla…