Elon’ın arabası var, güzel mi güzel

Tesla ve SpaceX gibi girişimleriyle ünlü iş insanı Elon Musk’ın Türkiye’ye gelişi ve Beştepe ziyareti, geçen haftanın en önemli gündem maddelerinden biriydi. Musk’ın “Atatürk” temalı paylaşımları, açıkçası ziyaretin bile önüne geçti. Kim bilir belki de amaçlanan buydu. Ancak o da yetmedi, Şengül Hamamı’nda kese attırdığı gibi detaylara hakim olduk. Habertürk’ten Arif Doğan’ın haberine göre Tellak Ali kendisini köpükler içinde kaybetmiş, bu sırada epey bir ölü hücre çıkmıştı. Umarım kirli hücrelerin arasına gri hücreler karışmamıştır da Mars’a yerleşme planlarımız sekteye uğramaz. Henüz “buralar dutluktu” seviyesinde iskâna açılmamış bir araziler bütünü olan Mars’a şimdiden yatırım yapmak şart zira. Gelgelelim, Umut Sarıkaya’nın tek kişilik dev dergisi Naber’in son sayısında da hicvettiği gibi “Elon bizi tenhaya çağırıyor“ olabilir dostlar.

Açıkçası Elon Musk’ın geliş gidişinin medyamızda izlenme şekli, parmak bir yeri gösterirken, parmağın gösterdiği yere değil de parmağın kendisine bakma düzeyinde gelişti. Fazlasını beklememiştik zaten ama Umut Sarıkaya’nın Naber’in son sayısında Elon Musk’ı hicvederken çaktırmadan yaptığı kadar bile gazetecilik yapılamadı bu konuda. Okumayanlara heyecan kaçırıcı ipucu vermek istemem ama Umut Sarıkaya hicvinin ana fikri “şüphe” etmekti. Derginin çıkış tarihini düşününce muhtemelen Sarıkaya’nın Musk’ın Erdoğan ile görüşeceğinden haberi bile yoktu o yazıyı yazarken. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda Musk örneği üzerinden “yavaş” gazeteciliğe neden ihtiyacımız olduğuna değinmek istiyorum.

Resmi açıklamayla yetinmek
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Musk’ın Türkiye’ye Türksat 5A-5B uydularının uzaya fırlatılması bağlamında geldiğini belirterek "Airbus ile bir anlaşma yapılacak. O da bunun alt tedarikçilerinden birisi: SpaceX firması. Bunu konuştuk" dedi.

Peki bir gazeteci bu açıklamayla yetinmeli mi? Genel olarak yetinildiğini gördük. “Ha bir uydu işi varmış, bir de yerli araba filan o sebeple gelmiş” Ötesi Anıtkabir ziyareti, attığı Atatürk twitleri, hamam macerası vesaire.

Tam Atatürkçülüğe dümen kırmışken
Tam iktidarın dümeni “Atatürkçülere” kırdığı sırada Elon Musk’ın gelmiş olması ve Beştepe’deki ziyaretten ziyade Anıtkabir’den paylaşım yapması bence bir gazetecilik sorusunu hak ediyor. Bu sorunun yanıtı öyle ya da böyle olabilir ama ince bir algı çalışması ihtimali ağır basıyor açıkçası. Musk’ın Anıtkabir programı davet edenler tarafından planlanmış mıydı, yoksa kendi inisiyatifinde miydi? Buradan Şengül Hamamı meselesinden daha ince bir haber çıkmaz mı? Çıkabilir elbette. Diğer yandan, bir süredir iktidara yakın medyada bile dillendirilen bir konu. “AKP, genç seçmene kendini anlatmakta zorlanıyor, genç seçmen kazanamıyor.” derken, özellikle akıllı fikirli gençlerin odağında olan Musk’ı ayağınıza getirip görüştürmek ve yan yana fotoğraf vermek her şeyden önce “başarılı bir algı çalışması” olarak tınlıyor. Peki bunun ne kadarı gerçek? Görüldüğü üzere birazcık düşününce bile bir sürü soru çıkıyor. “Musk asıl ne için geldi ve ne konuştu?” Bunu merak eden yok gibi. Ayrıca resmi ağızdan yapılan açıklama doğru da olabilir. Ancak her şeyden önce şüphe etmek ve sormak gerek. Saçma sorular ve sonuçsuz komplo teorileri de olabilir bunlar ama eleye eleye gerçek habere ulaşmak mümkün.

“Neyi bilmediğiniz hakkında bir fikriniz yok”
Ashle Vance’in Elon Musk’ın hikâyesini anlattığı kitapta (Elon Musk Tesla, SpaceX ve Muhteşem Geleceğin Peşinde-Buzdağı Yayınları) Musk’tan aktarılan bir söz var. Okul kütüphanesinde okuyacak kitap kalmayınca, Britannica ansiklopedisini satır satır okuyup “Neyi bilmediği hakkında hiçbir fikri olmadığına” karar veriyor Musk. Aslında günümüzün gazeteciliği için de asıl önerme bu olmalı. “Musk geldi, Anıtkabir’e gitti, şöyle şöyle tweet attı” diye aktarmanın gazetecilikle ilgisi yok. Bunu robotlar bile yapabilir ki, yapıyor da artık. Bu ziyaretin ardından “neyi bilmediğim hakkında bir fikrimin olmadığını” düşündürecek şeye “yavaş gazetecilik” diyebiliriz işte. Yani Elon’un gelişi değil, asıl gelişinden sonrası haber. Yoksa hamamda Musk’a kese vuran tellak gibi “elektrikli araba”sına gıpta etmekle yetiniriz. Her alanda gerçek bir sonuç almak için önce neyi bilmediğini bilmek ve soruyu oradan sormak gerek. Hele ki, işi “soru sormak, daha çok soru sormak” olan gazetecilikten söz ediyorsak.