Nurcan Gökdemir

nurcangokdemir@birgun.net

Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı’na Murat Kurum’u aday göstermesi ile yerel seçim öncesi siyasetteki önemli düğümlerden biri çözüldü. Erdoğan zorlu bir tercih sonunda adayını belirledi, süreç Murat Kurum’la Ali Yerlikaya arasında an be an gitti geldi. Zaman zaman başka isimler ortaya atıldı, bunlar tartıştırıldı ama bu yarışın değişmeyen iki ismi oldu Kurum ile Yerlikaya… Kurum, sonunda ipi göğüsledi.

Erdoğan’ın siyasete başladığı, oradan devşirdiği güç ile önce Genel Başkan, ardından Başbakan, son olarak da Cumhurbaşkanı olmasını sağladı İstanbul. Hem küçük bir ülke hacmindeki bu kentin belediye başkanlığı ile ülke siyasetinde görünür bir isim oldu hem de büyük ekonomik kaynakları kullanarak siyasi mücadelesine destek sağladı. Siyasetin olmazsa olmazı maddi güç, kentin her yerinden AKP’nin güçlenmesi için havuza aktı.

İSTANBUL HAYALİ

Erdoğan’ın dönem dönem ülkenin başkentini İstanbul’a taşıma hayalleri olduğu biliniyor. Cumhuriyet’in simge kenti olan Ankara’nın yerine İstanbul’u başkent yapmanın pratikteki güçlükleri bir yana hilafet, saltanat odaklı tartışmaları gündeme getireceği de kesin. O nedenle resmen başkent ilan edilmeyen bu kente ülkenin en stratejik kurumları birer birer taşındı. Sarayları çalışma ofisine dönüştürüldü. İstanbul, Erdoğan için her zaman iktidarın, gücün simgesi bir kent oldu.

Ancak bu kentten başlayan Gezi Direnişi ile İstanbul, Erdoğan’a “ihanet etti”. Taksim Meydanı’ndaki  Gezi Parkı’nda bulunan ağaçların kesilmesiyle patlayan öfke İstanbul’dan tüm ülkeye yayıldı. Erdoğan ilk kez ve güçlü bir biçimde kaybedeceğini hissetti. Günlerce süren ve iktidarın tüm gücünü kullanmasına rağmen bastırmakta güçlük çektiği bu direnişi Erdoğan, kişiselleştirdi, öfkesini gizleyemedi. İstanbul’la görmek istediği hesap hukuksuz yargılamalarla sürdürüldü.

İstanbul’un ikinci ve büyük ihaneti Gezi Direnişi’nden altı yıl sonra geldi. İstanbullular, yerel seçimde bu kenti AKP’nin elinden alarak, ismi çok fazla duyulmamasına karşın kampanya sırasında parlayan bir isme verdi. Ekrem İmamoğlu İstanbul’un belediye başkanlığı koltuğuna Erdoğan’ı iki kez yenerek oturdu.

Erdoğan, bu yenilginin ardından bu kenti geri almak, hem İmamoğlu’na, hem de ülkeyi bir direniş alanına döndüren Geziciler’e karşı zafer elde etmek için önemli bir fırsatla karşı karşıya: 31 Mart yerel seçimleri…

31 Mart’a giderken “payitahtı geri alma” fırsatını kaçırmak istemeyen Erdoğan, salt İstanbul için değil Cumhurbaşkanlığı konusunda da alternatifi olarak ortaya çıkan Ekrem İmamoğlu’nu yenmeyi hedef olarak koydu kendine. Öyle bir görünüm oluştu ki sanki Türkiye’de yerel seçime değil İstanbul’la sınırlı bir genel seçime gidiliyor gibi.

TEMEL TERCİH ‘UYUM’

Siyasi rakiplerini son genel seçimde “Aday bulamıyorlar” söylemi ile etkisiz, güçsüz göstermeyi propaganda yöntemi olarak kullanan Erdoğan bu seçim öncesi aynı eleştirilerin kendisine de yöneltilmesini göze alarak kılı kırk yaran bir tercih sürecine girdi. Çok sayıda adayın, Özgür Özel bu rakamı 12 olarak açıkladı, İmamoğlu karşısında şansını ölçen kamuoyu araştırmaları yapıldı. Hiçbir aday İmamoğlu’nu yenme garantili olarak çıkmadı bu araştırmalardan. Sürecin sonunda iki aday kaldı: Murat Kurum ve Ali Yerlikaya, Fatih Belediye Başkanı’ndan da söz edildi bir süre. Tümünün temel sorunu “Liderle uyum sorunu çıkartmayacak adaylar” olmasıydı.

ADAY ERDOĞAN

 İmamoğlu’nun da “Ben rakibimi biliyorum” sözleriyle açıkladığı gibi aday başından bu yana Erdoğan’dı aslında. Erdoğan, bu seçimde İmamoğlu’nun karşısına kendisi çıkacaktı, bunu hem kendisi hem parti örgütü çok iyi biliyordu. Peki aranan neydi o zaman, birbirine yakın oy oranları ile başlayacak olan kampanya öncesi Erdoğan en çok oyu alacak adayın peşindeydi, kazanacak adayın değil… Hiçbir adayının tek başına bu seçimi kazanamayacağı çok belliydi. Ne seküler seçmene sempatik gelmeyen Ali Yerlikaya ne de imar barışının baş uygulayıcısı Murat Kurum tek başına İmamoğlu’nu yenecek güce sahipti.

CEO, GENEL MÜDÜR

Aranan, her seçimde oyu daha çok azalan AKP’ye en çok oyu getirecek, en az fireye yol açacak “kötünün iyisi bir ismi bulmak” … Bir temel tercih nedeni daha var ki bu, Erdoğan’la uyum içinde çalışacak adayda düğümleniyor. Erdoğan, kendisine Cumhurbaşkanlığı’na kadar uzanan yolun açıldığı, İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı olarak ortaya çıkaran İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bir vekil, bir genel müdür, bir CEO arıyor.

Erdoğan tüm tek adamların ortak özelliğini taşıyor: Hiçbir ismin öne çıkmasını istemiyor, kimseye güvenmiyor, parti örgütünde güçlü bir isim olmasından yana değil, siyasi anlayışı kendisinin öğrettikleriyle sınırlı olanları tercih ediyor. Farklı bir siyasi hesabı olmasaydı aileden birine bu koltuğu vermek istediğini de herkes biliyor.

İstanbul seçimini kaybetmek Erdoğan’ın 28 Mayıs’ta güçlükle koruduğu Cumhurbaşkanlığı koltuğunu tartışmalı hale getirebilir, olası rakibinin gücünü daha da arttırabilir, partisinin oylarının erime sürecini hızlandırabilir. Gezi’nin intikamını alamadığı gibi “Seni iki kere yendim” diyen İmamoğlu ile hesaplaşmaktan mahrum kalabilir. Bu nedenle Erdoğan, kendisini gölgede bırakmayacak bir isimle yola çıktı, İstanbul seçim kampanyasını da bizzat kendisi ringe çıkarak yürütecek. Çünkü İstanbul’u kaybederek kendisini kuyuya düşmekten kurtarmak, 2028’e kadar uzayan yolu da temizlemek istiyor.