Facebook kurucusu Mark Zuckerberg, Nisan 2018’den sonra ikinci kez ABD Kongresi’nde ifade verdi. Bu kez konu Facebook’un dijital para projesi Libra idi. Ancak Demokrat Parti Milletvekili Alexandria Ocasio-Cortez bununla yetinmedi. Zuckerberg’e dijital paraya geçmeden önce Facebook’un ‘siyasi reklam’ yayımlama politikasıyla ilgili sorular sordu. Basit bir şeyin cevabını arıyordu. Facebook açıkça yalan olduğu görülen bir siyasi reklamı yayınlamama konusunda bir inisiyatif alacak mıydı? Yoksa her parasını bastıran algoritmanın nimetlerini istediği gibi kullanacak mıydı? Bu soruyu son ABD seçimlerine etkisi olduğu iddia edilen Cambridge Analytica skandalı bağlamında soruyordu. Hatırlanacağı üzere milyonlarca ABD’li seçmenin kişilik profili içeren verisi izinsizce toplanmıştı. Farklı kişilik profillerine özel farklı yalan haberler göstererek algılarla oynanmış olması olasıydı. Facebook ve Zuckerberg bu skandal için “Bizim dahlimiz yok veriler kötü niyetli insanların eline geçmiş”ten öte bir savunma yapamadılar. İşte Cortez’in sorusu bu yüzden önemliydi ve Zuckerberg bu soruya da net bir cevap veremedi. Geçiştirmeye çalıştı ve diyalogtan ‘siyasi reklamlarda yalanın engellenemeyeceği’ anlamı çıktı.

Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda ABD Kongresi’nde bir ABD’li şirketin kurucusuyla milletvekili arasında geçen diyaloğun neden hepimiz için çok önemli olduğu sorusuna cevap aramak istiyorum.

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ NASIL ANLAMSIZLAŞIR?

Mark Zuckerberg böyle tartışmalar olunca topu taca atma yöntemi olarak, konuyu Facebook’un herkese ifade özgürlüğü sağlaması ve bunun engellenmemesi gerektiğine getiriyor. Sorumluluk almayı sansür uygulamakla karıştırıyor. Oysa bence açıkça sorumluluktan kaçma mazereti bu. Çünkü Facebook eskinin televizyonu, radyosu gibi değil. Karmaşık algoritmalar kullanıyor ve her bir kullanıcının ayrı ayrı dikkatini çekmenin hesaplarını yapıyor. Bu da hakkınızda atılan ve reklamla köpürtülen yalanı bazen hiç görmemeniz anlamına gelebilir. Çünkü sizin de içinde olduğunuz profil o reklamla hedeflenmemiştir. Dolayısıyla, ben siyasi reklamda yalanı, gerçeği ayıracak merci değilim deme lüksüne sahip değil. Üstelik faaliyet gösterdiği her bir ülkede ayrı ayrı sorumluluk alıp doğrulama yapmak zorunda.

SORUMLULUKTAN KAÇAN ERGEN TAVRI

Zuckerberg’in Kongre karşısındaki sorumluluktan kaçan ergen tavrı hepimizin sorunu. Çünkü cebimizdeki akıllı telefonda, Facebook yoksa Instagram, o yoksa Whatsapp mutlaka vardır. Bu üç uygulama da Zuckerberg’e ait ve sürekli verimizi topluyor. Bir sorumsuz kişinin tüm bu veriyi en kritik zamanda en kötü niyetli gruplara satmayacağının bir garantisi yok. Yasaklamak bir çözüm mü? Elbette hayır. Ancak tıpkı Alexandria Ocasio-Cortez gibi sorular sormak ve sorumluluk almasını istemek tüm ülkelerin ve kullanıcıların sorumluluğu. Yoksa Whatsapp’ı, Instagram’ı, Facebook’u bedava kullandığımızı sanırken korkunç bedeller ödemek zorunda kalabiliriz. Zaten bedelini fazlasıyla ödüyoruz ama bir de demokratik tercihlerimizi manipüle etme yeteneğini bu şekilde kullanırlarsa dönüşsüz bir yola girebiliriz. Bütün ülkelerin güncel sorunları var.

Trump’ından Brexit’ine, terörden toprak bütünlüğüne pek çok başlıkta toplanır. Hatta Lübnan’da WhatsApp kullanımına vergi getirilme kararı toplumsal olayların fitilini ateşledi. Bu uygulamalar hayatımızda bu kadar önemli yer tutarken bu karanlık taraf çok az tartışılıyor. Çünkü yerel problemlerin ötesinde ortak bir sorun da demokrasilerin böyle sorumsuz şirketlerin elinde oyuncak haline gelme olasılığı. Bütün dünyaya ulaşacak bir platform kur, kimsenin tam olarak anlamadığı bir algoritma düzeniyle işlet, reklamdan dünyaları kazan ama sonra da “Parasını ödeyip algoritmamı kullanır ve alenen yalan yayarlarsa, ben karışmam, ifade özgürlüğü var” deyip sıyrıl. Bundan, ileride, belki hiçbirimizin olmadığı kadar gelecekte dehşetle bahsedilecek. Bugün ne kadar farkındayız emin değilim.