Bu hafta merkez bankalarının faiz kararlarını ardı ardına açıkladıkları bir hafta oldu. Önce çarşamba günü ABD merkez bankası FED’in faizleri değiştirmediğine kararı açıklandı. Şimdilik bu seviyede kalsın ama henüz artırımların sonuna gelmedik mesajını da verdi. FED kararından sonra gözler dün bizim merkez bankamızın faiz kararına çevrildi. Ağustos ayında beklenenden daha yüksek bir artış yapan MB’nin dün nasıl bir karar vereceği dikkatle izlenmeye başlandı. Piyasalarda konuşulan tahminlere bakınca, kimsenin aslında MB’nin ne yapacağı konusunda sağlam bir öngörüde bulunamadığı anlaşılıyordu. Faizlere dokunmaz diyenden, en az 10 puan artırır diyene, “elini korkak alıştırma; hazır faizleri artırıyorsun şunu adam akıllı yap” diyene varıncaya kadar yorumlar ortalıkta dolaşıyordu.

Saatler 14.00’ü gösterdiğinde karar açıklandı ve politika faizi 500 baz puan artırılarak yüzde 30’a yükseltildi. Bence oldukça önemli bir artış yapıldı. Her ne kadar “evet, ama bu da yetmez” yorumları havalarda uçuşuyor olsa da artış oldukça yüksek. Üstelik son artış ile birlikte politika faizi toplam 2150 baz puan (yüzde 21,5) artırılmış oldu. MB, yayınladığı duyuruda enflasyonun yılsonunda “tahmin aralığının üst sınırına yakın seyredeceğine” işaret ederek bu faiz artışına rağmen bile enflasyonun yükselmeye devam edeceğini itiraf etmiş.

Faiz oranları sadece tasarruf sahiplerini değil aynı zamanda borçluları da ilgilendiren bir göstergedir. Ülkede son yıllarda yaşanan yüksek borç artışını da dikkate aldığımızda sadece tasarruf sahiplerini memnun edecek faiz artışları yapmanın olumsuz etkileri de büyük olacaktır.

Pek çoğunuzun kredi kartlarına borcunuz olduğunu tahmin ediyorum. Dünkü faiz artışı ile birlikte ekim ayından itibaren ödeyeceğiniz kredi kartı faiz oranı da artmış olacak. Aylık olarak yüzde 3,26’ya çıkacak olan faize bir de vergi ve fonları da eklediğinizde toplam maliyetiniz aylık yüzde 4,24 olacaktır, bunun yıllık bileşiği de yüzde 64,5’e tekabül eder. Eğer ihtiyaç kredisi kullanmak isterseniz, onun faizi zaten yüzde 85 seviyesinde. Yok, ben kredili mevduat hesabımdan para kullanıyorum derseniz; onun faizi de yüzde 85’e yaklaştı. Gördüğünüz gibi faiz artışlarının bedelini ödeyen ilk grupta sizler yer alacaksınız. Yurtiçi talebi baskılamaya yönelik bu çaba enflasyonu kontrol altına almada beklenen sonucu verir mi? Her ne kadar MB, “yurtiçi talebin güçlü” olduğunu ve bunun da enflasyona yukarı yönlü baskı yaptığını söylese de kur kaynaklı maliyet ve vergi artışlarının enflasyona nasıl etki ettiğinden de bahsediyor. O zaman şöyle bir durumla karşı karşıya kalıyoruz: Ağırlıklı olarak yüksek vergi ve kur artışlarının yol açtığı enflasyon ile mücadele etmek için sizi daha yüksek oranda kredi faizi ödemek zorunda bırakıyorlar. Sorumlusu olmadığınız bir makro göstergenin bedel ödeyeni oluyorsunuz. İşte yeni ekonomi kadrosunun bulduğu mucize formül bu.

Tabii bu haftaki faiz kararını sadece yurtiçindeki gelişmelere bakarak yorumlamak yetersiz olur. Biliyorsunuz, ekonomi yönetimi bu hafta tam kadro New York’ta yabancı “yatırımcılar” ile çok sayıda toplantılar yaptı. MB’nin açıklama metninde vurguladığı “doğrudan yabancı yatırımlar” ifadesine çok takılmayın. Görüşmelerin büyük çoğunluğu fon yöneticileri ile yapıldı. İktidar bir an önce sıcak paranın ülkeye girmesi için uğraşıyor ama şimdiye kadar ümitvar bir sonuç elde edilmedi. Dünkü faiz artışı da yeterli olmayacak. Onların istediği doları daha yüksek fiyattan ülkeye sokup sonra bunun üzerinden yüksek faiz elde etmek. Oraya doğru yol alıyor muyuz? Görünen o ki faizler biraz daha artırılacak. Muhtemelen yılsonunda politika faizi yüzde 40’a ulaşabilir. Sizin daha yüksek oranda ödeyeceğiniz faiz de eğer gelirse, işte bu yabancı fon sahiplerine gidecek. Sonra dönüp diyecekler ki bakın enflasyonu düşürüyoruz. Sorumlusu olmadığınız bir göstergenin bedel ödeyeni siz olmanıza rağmen iktidar bundan bir başarı hikâyesi çıkarmaya çalışacak.