Faşizm ve ötesi
Bütün yurttaşların vergileriyle yerel seçim kampanyasını Cumhurbaşkanı sıfatıyla yürüten AKP Genel Başkanı, ‘tek parti faşizmi’ ithamı ile tarihsel ve günceli birleştiriyor: Cumhuriyet’in kurucuları ve CHP’liler.
Vuruş; Cumhuriyet devrim ve kazanımlarına ve bunları sahiplenip savunanlara.
Faşist dediği Parti, Cumhuriyet’in ilk çeyreğinde çok partili siyasal yaşama geçişi sağladı (1946) ve 1950’de siyasal münavebe gerçekleşti.
Son çeyreğinde iktidara geldiği zaman, AKP Başkanına, Anayasa değişikliğiyle Başbakan olma yolunu yine CHP açtı.
Uygulamaları kendi bekası için olan AKP, 2015’te çoğunluğu kaybedince, koalisyon hükümetine engel oldu ve Anayasa’ya açıkça aykırı bir kararla seçimleri yineledi. 2023’te ise, sahte resmi montaj videolar eşliğinde seçim kampanyası yürüttü.
Özet: CHP, çok partili siyasal yaşama geçişle Türkiye’ye demokrasiyi getirdi. AKP ise, çok partili düzende “tek parti hâkimiyeti” ile yetinmedi; kişi+parti+devlet (k+p+d) füzyonu (birleşmesi) için Anayasa’yı askıya aldı. Sıra, merkez-yerel ilişkisine geldi: yatay+ dikey füzyon.
GÖNDERİLEN ADAYLAR
Cumhur İttifakı ikilisi 5 yıl arayla iki aday gönderdi İstanbul’a belediye başkanlığı için.
2019: TBMM Başkanlığından çekilmemek için direnen BY, seçimlere bir ay kala çekilmek zorunda kaldı; ama TBMM TV son dakikaya dek propagandasını yaptı.
2024: Geçen yıl milletvekili adaylığı için gönderilen ve bakanlıktan çekilmeyen MK, Devlet olanaklarını ve nüfuzunu seçim için kullandı. Bu kez, TBMM’de Çevre Komisyonu başkanı iken belediye başkanlığı için İstanbul’a gönderildi.
Görevdeki Bakanlar destek yarışına çıktı. Arkasında k+p+d yığınağı yapılan Kurum, İliç’teki 9 emekçi katliamı ve ekokırım için ‘ÇED ile ne ilgisi var?’ dese de, Kanal İstanbul’u yadsıyamıyor. Dahası, İmamoğlu ile TV’ye bile çıkamıyor… Anayasa yerine talimatı ile bakanlık yaptığı kişi gelince cesaretlenebilecek mi?
Beş yıl önce BY, hiç değilse TV’ye çıkma cesareti göstermişti.
Bu tür ikincil farklara karşın iki aday arasında geçmişe ve geleceğe dair benzerlikler daha belirgin.
Şöyle ki; TC Hükümeti’nin ilgasında rol alan kişi, dünya tarihinin en büyük toplu hukuk katliam belgesi OHAL KHK ek çizelgelerine Başbakan olarak imza attı.
MK ise, 2018-2023 arasında başta ÇED gelmek üzere Bakanlık görev ve yetki alanındaki çevresel risk yaratan tasarruflarla -İliç’in ötesinde- ekokırım suçlarına imza attı.
2019’da BY seçimi kaybedince, “hiçbir şey yokken YSK’ye hiç görülmemiş bir işlem”le aynı zarfa konulmuş olan 4 pusuladan birini geçersiz saydırdılar. Yetmedi; ahlak dışı bir girişimde bulundular: KHK ek çizelgelerine adlarını yazarak gece yarılarında sokağa attıkları ve sayıları 14 bini aşkın İstanbul seçmeni için “oy kullanamaz’’ dediler. Böylece hukuku açıkça ihlal etmekle yetinmeyenler, ahlak dışı bir davranışa da yöneldiler; sırf oy için, iktidar için ve İstanbul’u yandaşlara yağmalatmak için.
MK’ye gelince; Kanal İstanbul’un Anayasa’ya, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve bölünmez güvenliğine aykırı olduğu açık; ama konuşamıyor, yine oy için.
TOTALİTARİZME HAYIR!
Ne oldu beş yıl önce? Hukuku ve ahlakı sıfırlayanlara İstanbul seçmeni, “hayırrrr!!!” dedi. Aday döndü Ankara’ya, ama Meclis’e pek uğramadı.
31 Mart sonrası, MK de haliyle Meclis’e dönecek ve büyük bir olasılıkla Çevre Komisyonu Başkanlığı’nı sürdürecek. Ama İstanbullu seçmenin gözü kulağı onun üstünde olacak; Türkiye ekosistemi için daha tehlikeli tasarruflara ön ayak olmasın diye.
Çok partili düzeni kapatmak isteyen parti ve partilerin izlediği yol ve kurmayı amaçladıkları yönetim ve toplum tarzı ne? Yok, ettikleri ‘Hükümet, siyasal sorumluluk, denge-denetim düzeneği’ üçlüsüne üç yokluk hali daha eklemek için: Eşit yurttaşlık ve özgür birey, özerk toplum ve dünyevi hukuk.
‘Kanal+korku+kumpas’ üçlüsü eşliğinde şoven ve mezhep füzyonuna dayanan totalitarizm, diktatörlük ve faşizm ötesi bir hedef.