Son günlerde Ordu’da, Zonguldak’ta fındık üreticilerinin toplamaları halinde zarar edeceği gerekçesiyle fındık ağaçlarını kestikleri görüntülere şahitlik ediyoruz. “Boşu boşuna tutmanın bir anlamı yok” diyor Ordu’nun Perşembe ilçesinde yaşayan bir fındık üreticisi ve ekliyor: “Kesilsin, hiç değişle zarara girmem. Bu iş hep zarar. Niye tutayım ki burayı?”

Zonguldak’taki bir başka üretici ise “masa başında fındık fiyatı belirleyenlere” cevap olarak ağaçlarını keserken üretim maliyeti ile açıklanan fındık alım fiyatının vaat ettiği yaşam koşulları arasındaki makasa, bu fiyatla kendilerine açlık vaat edildiğine dikkat çekiyordu: “Bir kilo fındık; bir kilo çay, bir kilo peynir, bir kilo zeytin almıyorsa uğraşmaya gerek var mı? Yemeyelim… Kim dedi sana peynir ye diye!”

***

Tepkiler, geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı tarafından Giresun kalite fındık için 84, levant kalite fındık için ise 82,5 lira olarak açıklanan Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO)’nun fındık alım fiyatına. Üretici en az 120 lira bekliyordu. Zira Çiftçiler Sendikası’nın hesaplarına göre üretim maliyetleri zaten 68.99 lira idi. Tüccarın açıklanan fiyatın altına aldığı hesaba katıldığında üretici için bu alım fiyatı, maliyetin altına satışa zorlanmak anlamına geliyor. Dünyadaki fındık üretiminin %75’ini tek başına sağlayan Türkiye’deki fındık üreticilerinin insanca yaşam talebi, bir kilo fındıkla bir kilo çay, bir kilo peynir, bir kilo zeytin alma hakkı; artan üretim maliyetleri, iklim krizi kaynaklı verim kayıpları görmezden gelindi. Üreticinin isyanı da buna.

Peki bu fiyat kimin beklentisini karşılıyordu, biraz buna bakalım. Fiyat açıklanmadan çok önce, Haziran sonunda piyasa aktörleri fiyat ve rekolte beklentilerini spekülatif biçimde paylaşmaya başlamış, Bakanlık ise sessizliğini korumuştu. Açıklanan TMO alım fiyatı da piyasanın bu beklentisini karşılar durumda. Tıpkı önceki senelerde olduğu gibi Bakanlığın da şirketler lehine piyasaya hizmet eden rolünü koruması da...

***

Emperyalist kapitalist sistemin gıda üretim ve üreticiler üzerindeki tahakkümünü mümkün kılan tüm araçlar birbirine tutunurken, fındık üreticilerinin emeği sömürülürken, başta Ferrero olmak üzere şirketler kårlarına kâr katmayı sürdürüyor. Bu anlamda başlıktaki sorunun yanıtını vermek gerekirse Karadeniz’deki fındığın fiyatını ihracatçı şirketler belirlemekte ve onlar için insanca yaşam değil kâr belirleyicidir. Hatta Ferrero’nun her sene kendine yeni bir ihracat rekoru hedefi koyan bir tekel olduğu hesaba katıldığında, fiyatın tek başına onun kâr hesaplarına göre belirlendiği de söylenebilir.

Bizlere her fırsatta ihracatın önemini telkin eden piyasacı akla rağmen üretici mütemadiyen zarar ediyor. Bu çelişkiyi tüm üreticiler görmeli ve önemsemeli.  Nitekim, şirket sadece fındık tekeli olmakla kalmıyor; Karadeniz’de milyonlarca insanı doğrudan ilgilendiren yaşam, geçim, üretim koşullarının karar vericisi haline geliyor. Dahası kürt illerinden gelen mevsimlik işçilerin emekleri de hesaba katıldığında şirket daha geniş bir toplumsal kesimin yaşam koşullarının belirleyicisi halini alıyor.

***

Elbette tekrar vurgulayalım, Ferrero bu alandaki en önemli aktör ama devlet desteği olmaksızın bu kadarını yapamazdı. Bu tablo da aslında AKP’nin tarım politikalarının özeti. Bu gidişatı üreticiler için çıkmaz hale getiren koşulların değişmesi elzem. Üreticiler borç içinde, borç kapamak için üretir hale gelmiş durumda. Sadece fındıkta da değil, neredeyse tüm ürün gruplarında benzer bir tablodan söz edebiliriz. Bu borçların, banka elektrik, su borçlarının silinmesi, icralık bahçelerin, tarlaların üreticilere geri verilmesi acil ele alınması gereken bir sorun olarak karşımızda duruyor.

Öte yandan, esasen yapısal bir sorundan bahsediyoruz. Yani çözüm için bütünlüklü bir dönüşüm gerekiyor. Kamu yapılanmasından üretim koşullarına, alım fiyatlarından rekolte tahminlerine, girdi üretim ve tedariğine kadar tekelci yapıda bir süreçten bahsediyoruz. Tüm bunlar üreticilerin hakları gasp edilerek yapılıyorsa en önemlisi üreticilerin emeklerine sahip çıkması.