Geçiş dönemi dezenformasyonuna hayır!
Geçiş dönemi üzerine yaratılan bilgi kirliliği ve buna çanak tutanlar, anayasasızlaştırma on yılını Cumhuriyet’in 2’nci Yüzyılına uyarlamaya mı çalışıyor?
Geçiş dönemi üzerine doğru bilgi, bugünkü durumun doğru okunmasından geçer.
Bu, üç anayasal durumdur: Anayasa’nın demokratik hukuk devleti çerçevesini oluşturan hükümleri, 2017 kurgusunun demokratik olmayan düzenlemeleri ve de facto (fiili) uygulama.
Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve bakanların Anayasa andı ile bağdaşmayan, anayasa ihlali ve hatta anayasa suçu oluşturan söylem, eylem ve işlemleri, çoğunlukla de facto/ fiili durum alanında. Bunların büyük bir kısmı, Yürütme tekeline sahip Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda parti genel başkanı olmasından kaynaklanıyor.
ETKİLİ YÖNETİM
Seçimden sonra, anayasal kurumların ana sorunsalı, değiştirilecek olan yürürlükteki Anayasa’ya parlamenter sistem mantığı çerçevesinde saygı olacağından, askıdaki Anayasa hükümleri uygulamaya konulması öncelikli.
Anayasa’nın, demokratik parlamenter rejim hedefinde yorumlanması ve uygulanması, cumhurbaşkanı artık parti başkanı olmayacağı için kolaylaşacak. Cumhurbaşkanı kararnameleri (CBK) ile Saray’daki Anayasa dışı politika kurullarının yetkileri bakanlıklara aktarılarak; bakanlar, cumhurbaşkanı başkanlığında ve cumhurbaşkanı Yardımcılarının da katılımıyla düzenli toplanmak suretiyle, danışma niteliğinde de olsa, dayanışma içinde kurul halinde çalışma (kabine) yapabilir. Bu çerçevede, cumhurbaşkanı yardımcıları, Anayasal kurum ve kuralların işleyişinde eşgüdüm işleviyle özgül roller üstlenebilir. Cumhurbaşkanı, “Anayasa’yı uygulama yükümlülüğü” gereği, söylem, eylem ve işlemleriyle Anayasa’ya saygı yönünde somut adımlar atabilir:
-CBK ile, üst kademe yöneticileri atama, görevlerine son verme ve bu konuda gerekli ilkeleri belirleyerek, kamu yönetiminde hukuka ve liyakat ilkesine dönmek,
-Anayasa andı gerekleri doğrultusunda sistematik Anayasa ihlallerini en aza indirme ve/veya önleme kararlılığını ortaya koymak,
-Tarafsızlığın gereklerini yerine getirmek,
-Kaynağını Anayasa’dan almayan hiçbir devlet yetkisini kullanmamak,
-Anayasa’ya saygı çerçevesinde parlamenter sistem doğrultusunda yönetim ilkelerini öne çıkarmak.
Birlikte çalışma, aslında kurulması öngörülen demokratik düzen hedefiyle uyumlu bir süreç.
Devleti temsil ve yürütme yetkisi, parti başkanının yönetimine indirgenemez; “tek adam” yönetimi, bir kamu tüzel kişisi olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin bugününe ve gelecek kuşaklara bırakılacak mirasa saygısızlık. Parlamentarizm için oluşturulması öngörülen kurumlar ve kurullar yoluyla devlet yönetimi, ancak farklı siyasal akımları temsil eden siyasal partilerin birlikte çalışmasına dayalı kolektif akıl ile kurulabilir.
Keyfi değil hukuki yönetim, haliyle güçlü ve etkili olacak.
YASAMA
Parlamenter rejim paydaşlarının, nitelikli çoğunluğu (400 ve üstü milletvekili) sağlayabilirse, yasama faaliyetlerini rahatça yürütecek olan TBMM, türev kurucu iktidar yetkisini de kullanarak Anayasa değişikliğini doğrudan gerçekleştirebilecek.
Beşte üç çoğunluk olarak 360 ve üstü ama 400’den az milletvekili elde edilmesi durumunda TBMM’nin oyladığı Anayasa değişikliğinin kesinleşmesi için halkoyuna sunulması gerekecek. Bu durumda da yasama, yasa yapım faaliyetlerine ivme kazandırabilecek; Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar ise, yürütme görevi üzerinde yoğunlaşabilecek.
TBMM üye sayısının salt çoğunluğu olarak 300 ve üstü milletvekilliği elde edildiği halde bu sayının 360’ın altında kalması, Anayasa değişikliği için yeterli olmasa da salt çoğunluk, parlamenter sistem lehine bir psikolojik etki yaratacak. Seçime giden yolda kullanılacak en güçlü slogan, ‘demokratik parlamenter sistem’ olduğu için, TBMM’deki çoğunluk, -uzlaşmacı bir anlayışla- Anayasa değişikliği için muhalefet partilerinin de desteğini alabilecek.
YARGI
Yürütme ve yasamanın anayasal sınırlara çekilmesi ölçüsünde yargı, bağımsızlık ve tarafsızlığın asgari gereklerini yerine getirebilir.
Sonuç olarak; demokratik hukuk devleti, ancak doğru bilgi paylaşımı ve saydamlık sürecinde kurulabilir. Tam tersine, kişi ve parti egolarının öne çıkarılması, ‘kişi+parti+devlet birleşmesi’ faillerini kalıcı kılmaya yarar. Bu nedenle, CHP’nin aşırı özverisi, daha fazla zorlanmamalı ve kötüye kullanılmamalı.