Geçmişi Gelecek Partisi’nin garantisidir
İslamcı ve sağcı siyaset, geçmiş ile bağını ideolojik, istismar ve çıkar temelinde kurar. Dini ve kutsal olanı eylemlerinin merkezine ve siyasetin retoriğine koyar. Dinci istismar zemininde gelişen toplumsallaşma stratejisi ile iktidar gücüne kavuşurlar.
Bölünüp “yeni” oluşumlara yelken açtıklarında, bu stratejisinin üstüne “demokrasi örtüsü” sererler. Geçmişe dair kötülükleri, günahları ve zulümleri ile yüzleşmezler ve üstünü balkon vari “kucaklaşma” Önümüzde 17 yıllık AKP örneği duruyor. İktidarı ve istedikleri gücü elde ettiklerinde, 2002’de çıkardıkları o “İslamcı gömleklerini”, İslamcı hedefleri adına yeniden giydiler. Kuruluş vaatlerine sırt dönüp, geçmişin ideolojik ve İslamcılık hedefi üzerinden yürümeye başladılar. Bu yolda her türlü siyasi pragmatizmi, takiyeyi, yalanı ve ideolojik zıtlıkları ile dönemsel taktik ittifakları mübah saydılar. Geleceğin Bir Geçmişi Yok mu? Gelecek Partisi, İslamcı gelenek içindeki parçalanmalara ve İslamcı çöküşe işarettir. Dün AKP’nin dış politikasında “Stratejik Derinlik” ve içerde de “Yeni Osmanlıcılık” eksenindeki İslamileştirme politikasının Ahmet hocası, geçmişe dair bir muhasabe ve öz eleştiriye ihtiyaç duymuyor. Geçmişi bilinenler, 143 sayfalık parti programı ile geçmişin hafızasına format çekiyor. Ama halk, acılarla örülmüş geçmişi ve Davutoğlu’nun geçmişte bıraktığı izleri hafızalarında silmediler. Dün Başbakan olarak “gücü” elinde tutarken, halkın taleplerine kapalı iken, bugün halkın “Gelecek Partisi”ne umutla bakmasını beklemesi inandırıcı olabilir mi? Dün demokratikleşme ve laiklik talebi tartışılırken, bu gücünü neden kullanmadı? Dün, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve tek adam rejiminin savunucusu Davutoğlu, bugün “demokratik bir Parlamenter Sistemi savunuyoruz” demesi ne kadar sahicidir? Dün Kürtlerin eşit yurttaşlık ve eşit haklar talebine kulak tıkarken, bugün 143 sayfalık programında, "Kürtlerin demokratik vatandaşlık anlayışı temelinde bu ülkenin eşit ve onurlu vatandaşları oldukları inancının pekiştirilmesiyle sağlanabilir" deniliyor. Peki Davutoğlu’nun, 29 Ekim 2015 ve 31 Mayıs 2016 Diyarbakır’da “İslam ve din kardeşliği” üzerinden “Tevhid” Alevilerin hak ve taleplerine dair de, “Alevi yurttaşlarımızın inanç ve öğreti temelli taleplerini karşılamak üzere, geleneksel Mürşid, Pir ve Dede ocakları esas alınarak ve modern Alevi örgütlerinin talepleri göz önünde bulundurularak cem evlerine hukuki statü tanınacak”denilmektedir. Davutoğlu, Alevilerin taleplerinin siyasi ve hukuksal eksende bir laiklik talebi olduğunu anlamamıştır. Onun yerine “inanç ve öğreti temelli talepler” olarak, teolojik zemine hapsetmiş. Cemevlerine “ibadethane” denil Diyanet İşleri Başkanlığı ve zorunlu din derslerinin laiklik karşıtlığına ve mezhepçi rejim inşasına dair tek bir kelime etmiyor. Dün Alevi kellesi kesen IŞİD’lileri ‘öfkeli gençler’ olarak yorumlayıp ve bugün de Suriyeli cihatçıların çatı örgütü SMDK’nin eski başkanı Halid Hoca ile parti kuruyor. Suriye’deki insani ve çok yönlü tahribatlara neden olan Stratejik Derinlik tezi ve Ankara katliamı sonrası “oylarımızda bir yükseliş trendi var” değerlendirmesine dair can alıcı soruları kim cevaplayacak? AKP’nin 17 yıllık iktidarının çöküş sürecinde, içinden iki partinin çıkması, İslamcıların parçalanması, muhalefet için önemlidir. Ama buradan bir “demokrasi kahramanlığı” yaratmak siyasal saflık olur. Unutulmamalı ki; sağ ve İslamcı siyasetin alternatifi sağ siyaset seçeneği değil, laik ve sol siyasettir.