Gelin sizi yayıncı yapalım!

Sizi isterse sadece yakın arkadaşlarınız, aileniz, eşiniz dinlesin/izlesin önemi yok. Önemli olan sizin kendi seçtiğiniz içerikleri ortaya koymanız. Ben kendimden örnek vereyim. 90’lı yıllarda Selanik Pasajı’ndan aldığım FM vericiyle evin içerisinde radyo yayınları yapmaya başlamıştım.

Verici dediğim kibrit kutusu kadar bir cihazdan bahsediyorum. Odamdan yaptığım yayının tek dinleyicisi mutfakta yemek yapan rahmetli annemdi. Hayatımda böyle eğlendiğim çok fazla bir şey yoktur. Yayın ortamım vericiye takılı bir kapsül, kalitesiz bir mikrofondan başka bir şey değildi. Annemin mutfaktaki radyosuna yayın yaptığım frekansı ayarlamıştım. Ben konuşuyor sonra diğer radyoda TRT müzik çaldığında susuyor müziğin çaldığı hoparlöre mikrofonu yaklaştırıyordum. Özel radyolar o zaman yok ve ben DJ’liği keşfetmişim haberim yok anlayacağınız. Sonra işleri biraz daha ilerlettim evdeki kasetleri yanıma dizip annemden istek şarkı almaya başladım. Elimde varsa onu bulup çalıyor yoksa denk gelen başka bir şarkıyı çalıyordum. Sonra apartmanda annemin arkadaşlarının radyolarını aynı frekansa ayarlayıp dinleyenlerimi üç kişiye falan çıkartmıştım. Tarifi anlatılmaz bir keyif alıyordum. Sonra yine Karaköy Selanik Pasajı’nda, video sender diye bir alet keşfettim. Video yayını yapmayı sağlayan bu aleti almak için beni Selanik Pasajı’na alıştıran ve beni yayıncılık dünyasına ilk sokan babama koştum. Yalvar yakar o aleti almam için harçlıklarımı topluca aldım. 3 ay harçlık almamayı göze alarak! Anlayacağınız bu işler o zaman da gönül işi, para yok ama iş çok! Neyse uzatmayayım SVI MSX diye bir bilgisayarım vardı. Basic dilinde kodlama ile TRT’de görmeye alıştığımız colorbar diye tabir edilen bir grafik ekran hazırladım.

Ortasında da ‘TİMURRİCA TV’ yazmıştım. Önce o yayına çıkacağım zaman görünüyordu. Sonra yine kodlamayla yayın akışımı hazırlıyor ve bir süre de onu yayına veriyordum. Stüdyomu mahallenin en geniş alanını görebilen balkona kurmuştum. Gündüz colorbar yayına basıp bizim balkonu gören arkadaşlarımın evlerine gidip tek tek frekansları ayarlıyordum. Yayına girdiğimde kameram olmadığı için sadece Betamax video ile kaydettiğim dizileri, filmleri yayınlayabiliyordum. Hatta hatırlayanlarınız elbet vardır. Yayına İstiklal Marşı ile başlayıp İstiklal Marşı ile kapatmayı bile yapıyordum. Ev telefonunun kablosunu balkona kadar uzatmıştım. Ev telefonumu bilenler arayıp istek program, film bile istemeye başlamıştı. Muazzam bir yaz geçirmiştim. Sonrası zaten malum, 1992 yılında Kanal 6 televizyonu ile muhabir kameramanlık ile başlayan gerçek iş hayatım.

Diyeceğim o ki artık teknoloji gelişti, yayın için benim kadar çaba bile sarfetmeniz gerekmiyor. Dijital dünya ile artık herkes yayıncı olma hakkına sahip. Bu yaz hobinizi bu yönde planlayabilirsiniz.

İşler biraz hafifledi, tempo biraz düştü, gelin yaz rehavetini fırsata çevirelim. Nasıl mı? Yayıncı olmak ister misiniz? Cevap evet ise;

Öncelikle kafanızda kafanızda çözmeniz gerekenler;

• Beni kim dinleyecek/izleyecek,

• Teknolojiden anlamıyorum, nasıl yapacağım,

• Bu işleri yapacak teknolojiye para ayıramam,

gibi soruları kafanızdan atın!

Benim hikâyemi özellikle başta yazdım, artık öyle teferruatlı bir hazırlığa ihtiyaç yok. Bir cep telefonu, tablet sizin tüm bunları yapmanıza olanak tanıyor. İster podcast, ister vidcast içeriklerinizi üretmek çok kolay. Üstelik sosyal medya ve doğru başlıklar ile bir şekilde kitlelere ulaşma şansınız var. Güzel de bir haber vereyim Medyascope.TV de bu şekilde hazırlanan içeriklere yer vermeye başladı. Hazırladığınız podcast ya da YouTupe videolarınızı Medyascope.TV’ye gönderiyorsunuz onlar da daha geniş kitlelere ulaşmanız için kendi platformlarında paylaşıyor.

Teknik detaylarla ilgili ben kendi YouTube kanalıma bir video hazırlayıp yayınlayacağım. En basit şekilde bu işleri maliyetsiz ya da düşük maliyetli nasıl yapabileceğinizi size anlatacağım.

Gelin bu yaz sizi yayıncı yapalım!