İzmit depreminden kısa bir süre sonra yirmi yıla yakın bir zaman memleketine uğramamış bir tanıdıkla sohbet ediyordum. Şikago’da yaşıyordu. Türkçesi de yavaş yavaş bozulmaya yüz tutmuştu. Depreme karşı önlem amaçlı hazırlıkları konuşurken herkese “ceset torbası” dağıtıldığını anlattım. Adamcağız küçük dilini yutacaktı adeta. “O niçin? Ceset torbasına girip ölümü bekleyin, diye mi?” diye sordu. “Siz unuttunuz galiba. Biz yaşam yerine ölümü kutsarız. Çünkü sokağa çıktığın anda bilgisayar oyunlarındaki gibi “level” atlamaya benzer yaşam.” Öyle ya! Kafana postal düşer, ölürsün! Tank seni ezer geçer, ölürsün! Bomba patlar, ölürsün! Münasebetsiz bir şoförün tekerine yapışır, ölürsün! Gözaltında ölürsün! Çarpık yapılaşmada deprem olmasa bile toprak altında kalır, ölürsün! Deprem olursa mahallecek ölürsün! Bir manyağın tacizine uğrar, ölürsün! Kocan kafana vura vura döver, ölürsün! İş kazasında ölürsün! Özgürlük için alanlara koşar, özgürlük uğruna ölürsün! Yankesiciye denk gelir, ölürsün! Doğa talan edilir, içme suyuna atık madde karışır, ölürsün! Sevgilinle el ele tutuşur, töre denir, baba ya da ağbi eliyle ölürsün! Namus uğruna bir namussuz otuz altı yerinden bıçaklar, ölürsün. Belediyenin açtığı çukura düşer, ölürsün! Dul kalırsın, herifin biri gözüne kestirir, ölürsün! Genceciksindir, manyağın biri aşkına yanıt alamıyorum diye gırtlağını keser, ölürsün. Dini ya da milliyetçi duyguları kabaranlarca hedef gösterilir, linç edilir, ölürsün! Yaşam hakkını savunuyorum dersin, yaşam uğruna ölürsün! İmza gününe okurlarınla buluşmaya gidersin, “şeriat isterük” diye ağızlarından salyalar akan bir güruh kaldığın oteli yakar, ölürsün.

Para babalarının sermayesi olmamak için direnirsin, tecavüze uğrar, üstüne yirmi ikinci kattan atılır, ölürsün. Hastaneye götürülür, dalağın alınacağına ciğerin alınır, ölürsün! Hızlı tren kazasında yok yere ölürsün. Miras kavgasında para uğruna ölürsün! Gazetecisindir, yazdıklarından rahatsız olanlar tenhada kurşunlar, ölürsün! Mafyanın çıkarı karşısında ezilir, ölürsün! Doğalgaz borusu patlar, ölürsün. Arkadaşlarınla iki duble içmeye gidersin, sahte alkole denk gelir, ölürsün. Tinercinin saldırısına uğrar, ölürsün! Sokakta kalır, soğuktan donarak ölürsün. İşsiz bırakılırsın, ıstırabından kanser olur, ölürsün. Yolda usul usul giderken bir anda rüzgar çıkar, kiremit düşer, ölürsün! Hırsıza, uğursuza denk gelir, ölürsün! Kırk yıldır yediğin ıspanak denilen nebata zehirli madde karışır, ölürsün. Maçta holiganların saldırısına uğrar, ölürsün! Cephanelik patlar, ölürsün! Yaşadığın bodrum katını sel basar, ölürsün! Yoksulluktan ölürsün! Bebekken aç kalır, ölürsün! Anne olur yavrunun ölümüne dayanamaz, kahrından ölürsün! Çığ düşer, çığ altında kalanlara yardıma gider, ölürsün. Saçma sapan bir uçak kazasında ölürsün. Yol yapımı göstergesi yoktur, yanlış yola girer ölürsün. Hep ölürsün!

Yıllar evvel şair Ergin Günçe demişti; “Bu dünyada görmedik / öbüründe şüpheli” diye. Üstelik de bir uçak kazasında ölmeden evvel “Gencölmek” şiirini yazmış, genç ölmenin yazgısıyla yaşamını birleşmişti. Bu dünyada görmediğimiz kesin de, önden buyurmaya ne hacet!

Bari üç gün yaşarken bağımsız medyanın gücüne inanalım. “BirGün Benim” diyerek 1 Eylül’den beri resmi ilan alamayan gazetemize sahip çıkalım. Çünkü, “BirGün Benim.”