Geçen hafta “10 Derste” Devrimcilik diye bir şeyler yazdım, bizim gençlerden “itiraz” geldi, 11. Dersi eksik bırakmışım!

Geçen hafta “10 Derste” Devrimcilik diye bir şeyler yazdım, bizim gençlerden “itiraz” geldi, 11. Dersi eksik bırakmışım! Öyleyse bu 11. Dersi de Gençlik Muhalefeti’nden bir arkadaşımın gönderdiği mektuptan alalım…

***

6 Kasım günü YÖK’e karşı eylemdeyken, o coşkunun içinde yanımdakine “Biz 11.Tez'iz”  demiştim. Öyle bir umut ki sorma... Her birimiz gözlerimiz dolu dolu yürüdük caddelerde... Ardından sen geçen hafta 10 Madde'yi yazınca o an aklıma geldi ve sana bu mektubu yazmaya karar verdim…

Şimdilerde bir “emri” ve ona “itaati” bize “özgürlük” diye pazarlamaya çalışıyorlar! Oysa biz öncelikle YÖK’e ve dolayısıyla YÖK'ün türbanı ve polisi fiilen serbest bırakan talimatnamelerine karşıyız. İşte bu yüzden “YÖK'ünüze de topunuza da hayır! Özgürlük istiyoruz!” diye haykırıyoruz.

Özgürlük, Yıldız'da, ODTÜ'de, Mersin'de, Eskişehir'de, Nizip'te, Trabzon'da, Antalya'da ve daha pek çok  yerde polise de idareye de faşiste de, yani dine de devlete de sermayeye de meydan okuyanların sesinde ve eyleminde değil de nerede aranmalı? Dinin içinde özgürlük arayanlara, türbanı kadın özgürlüğünün parçası sayanlara ise elbet hep bir ağızdan “özgürlük sen nerdeysen orada” diyen şarkımızı söylüyor ve ekliyoruz:  Özgürlük onun uğruna verilen mücadelenin içindedir!

“Özgürlüğün nirvanası devrimciliktir” diye yazmıştın. Şimdilerde özgürlük mücadelesinin nirvanası da Gençlik Muhalefeti! Dünyayı tepetaklak ederek gerçekliği tersyüz edenler, tahakkümü “özgürlük” diye yutturmaya kalkınca, devrimci gençlik de onlara Uruguay'da diktatörlük tarafından yapılan en büyük hapishanenin adının “Özgürlük” olduğunu hatırlatıyor ve onların “özgürlükçülüğünü” dımdızlak ortada bırakıyor. Gerçi sen de bunu vakti zamanında “Aaa! Bak Özgürlükçü Dindarlar Çıplak (Tesettürsüz!)” diye yüzlerine söylemiştin…

Devrimcilik üzerine “10 ders”in sonunda ise, “Devrimcilik, bütün kuralları/maddeleri hiçe saymak, ‘meğer yaptığım alıntıları hiç kimse söylememiş hepsini ben uydurmuşum’ diyebilmektir” demiş ve ilk 9 dersi dahi silip atan 10. Dersle noktayı koymuşsun.

Peki 10. Dersten sonra kapı 11'e açılmaz mı? Marx, “filozoflar dünyayı yalnızca değişik biçimlerde yorumladılar, oysa sorun onu değiştirmektir” diye yazmıştı ya 11.Tez'ini… Gençlik Muhalefeti de bugünün 11. Tez'i değil mi?

Kalbine eseni yapmak, kahrolsunları ve yaşasınları ve de sıkılmış yumruklarıyla deli rüzgarlar gibi sokaklarda bir boydan boya esmek değil midir devrimcilik? Tam da böyleydi işte 6 Kasım'da Ankara'nın sokakları! Hani “gri renkli” o Ankara'nın yeri ve göğü yok mu, “kızıl flamalarla” kırmızıya kesti o gün...

Eylemle yazılan “Özgürlük Manifestosu” der ki: “Baskıyı özgürlük olarak sunan illüzyonu ortadan kaldırmak hayatın yatağını değiştirmekle mümkündür. Ve özgürlük her şeyden önce kendi kaderini belirleme gücünü 'ilahi kudretlerin' ellerinden almak ve cenneti yeryüzüne indirmektir. Paranın, iktidarın, dinin tahakkümü ile insanları pasifliğe ve bencilliğe sürükleyerek gelecek arayışının yok edilmesine karşı, şimdi onları yenmek için yürümeliyiz en değerli varlığımız özgürlük, cesaretle ve inançla...”

Marx da “Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire”inde zaten “İnsanlar tarihlerini kendileri yaparlar” derken aynı zamanda “verili koşullar altında” ve de “verili koşulları değiştirerek” diye vurguluyordu. Şimdi “yanlışlarından ve yanılgılarından doğruları doğurtarak” devrimci yollarını yaratmaya çalışan gençler de, “özgürlüğü kendi ve söz eylemimizle direnerek ve değiştirerek kazanacağız” derken aynı şeyleri söylemiyorlar mı? Ya da sen, “devrimcilik geleceğin kendiliğinden gelmesini beklemenin tersine, bir yönüyle de, geleceği bugüne getirebilmek” dediğinde işte bu asi gençlerin ayakları yerden kesilircesine koşmalarının ve sabırsızlığının alemet-i farikasını da anlatmış olmuyor musun?

En son okuduğum bir kitapta dünyanın sonunun nasıl geleceğine ilişkin şöyle diyordu: “Evrenin ölümünün sırrı yıldızların ölüm hırıltısında gizliydi.” Yani yıldızların ışığı söndüğünde evrenin de ölümü gerçekleşmiş olacak. Yani tek bir yol var: “Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı ya da ölüm dünyamıza inecek.”

Mektubun sonunda söz yine döndü dolaştı yıldızlara geliverdi. Ne de çok seviyoruz yıldızları ve ne zaman yıldızlara baksam “yumruklarını sıkarak direndikleri” gelir aklıma... Biz de öyle değil miyiz? “Devrimcilik inadında ısrardır” demişti devrimden vazgeçmeyen bir “inatçı”. İşte özgürlük çağrısı da zalimlere ve onlara avuç açıp “kendi sıfatsızlığından kurtulmak için özgürlükçülüğü bir şirinlik muskası gibi boynuna asanların”  karşısında yumruğunu sıkmaktır.

6 Kasım'dı ve gökyüzü yıldızlarla doluydu, biliyorum ki o, özgürlük için yola çıkanların ışığıydı...