“ODTÜ Yıkılsın Yerine Üniversite Yapılsın” sloganı AKP Türkiye’sinde şaşılacak bir şey değildir; zira AKP’nin uzun iktidar döneminde üniversitelerin büyük bir bölümü çoktan ideolojik hegemonyanın bir enstrümanına dönüşmüştür; bunun dışında kalmaya gayret eden yüksek öğretim kurumları ise devlet operasyonlarına maruz kalmaktadır. Bugünün İslamcı kadroları için “üniversite”, bir yanıyla ikbal kapısını açan “yüksek imam hatip lisesine” diğer yanıyla sol/demokrat öğrencilerden “ayıklanması” gereken bir cepheye dönüşmüştür. İbadet özgürlüğü denilerek girişilen iş, İslamcı cenahın konsolidasyonu ve üniversitelere yönelecek yeni bir atağın sağ seçmende meşrulaştırılma oyunudur.

SUSMAK YOK OLUŞTUR
AKP uzun iktidar macerasında üniversiteleri yalnızca kapitalist piyasaya eklemleyecek mekanizmaları devreye sokmakla kalmadı aynı zamanda üniversite bileşenlerinin kompozisyonunu da değiştirdi. Bu durum, TSK ve yargıda girişilen operasyonlara nazaran çok daha sürece yayılmış ve “derinden” yürütülmüş olduğundan kamuoyunun dikkatini yeteri kadar çekmedi. AKP iktidarı, uzun bir dönem akademisyenlerin kendilerini geliştirmesi için elzem olan alanlarda kılını bile kıpırdatmadı. Üniversite sorunlarını tümüyle YÖK’ün varlığına indirgeyen geleneksel bakış açısını zaman zaman yeni YÖK yasa tasarıları üzerinden canlı tutarak, makro düzenlemelerin imkânını zorladı. Neticede hem iktidar bloku içindeki pozisyon alışlardan hem de üniversitenin örgütlü bileşenlerinin muhalefetinden kaynaklanan nedenlerle son noktayı koyamadı. Fakat boş da durmadı ve üniversitelerin idari mevkilerini kendine yakın akademisyenlerle tahkim etti.

Resmi ideolojiye karşı çıkmak kürsüde ve popüler mecralarda kolaylaşınca muhalif akademisyenlerin bir kısmı memlekete özgürlük geldiğine inanıverdi. Üstüne üstlük AKP’nin yelkenini manipülatif söylemlerle şişirdiler. AKP, resmi ideolojinin yenisini inşa etmeye başladığında artık çok geçti. Ya biat edecekler ya da bertaraf olacaklardı! Gizli gizli biat edenlerin foyası Gezi’de çıktı; suskun kalıp kendini saklayanlar ise sessizliğin onay anlamına geldiği bugünkü savaş koşullarında hem insani hem de politik olarak acınacak hale geldiler.

MESCİT BAHANE
AKP cemaatin akademisyenlerini üniversiteden tasfiye etmekle meşguldü; sıra çözüm sürecinde “görmezden geldiği” akademisyenlerde Sol/sosyalist akademisyenleri sorarsanız; onlar her daim hedef tahtasındaydı zaten!

AKP’li Ünal “gerekirse Cizre’ye, Silopi’ye nasıl giriliyorsa ODTÜ’ye de girilir” dediğinde AKP’nin bilimsel, özgür ve demokratik eğitime karşı çok daha öncede ilan ettiği savaşı sadece resmileştirdi o kadar. Belli ki İslamcı grupların tezgâhladığı provokasyonlar, AKP’nin üniversitelere topla tüfekle girmesini kolaylaştıracak. Zaten hâlihazırda yerleşkelerde rutinleşen polis saldırıları yalnızca muhalif öğrencileri yıldırmak için değil; bu baskınlara tanık olan diğer öğrencileri de sindirmek için kullanılıyor. AKP’li öğrenciler, İslamcı öğrenci teşkilatları hem muhalif öğrencilere hem de akademisyenlere tehditler yağdırıyor. Öte yandan mescit eyleminde olduğu gibi İslamcı guruplar üniversitedeki ortak kullanım alanlarını zapt ederek tektipleştirmeye çalışıyor.

28 Şubat döneminde başörtüsü yasakları nedeniyle YÖK’e muhalif olmayı keşfeden İslamcı gruplar, devlet baskısına karşı sosyalist öğrencileri imdada çağırdıkları günleri unutulanı çok oldu elbette. Bugün ODTÜ rektörü ve muhalif öğrenciler için YÖK’ü göreve çağıran İslamcı gençlik, Saray ODTÜ’ye el attı diyerek zafer çığlıkları atıyorlar.

Bizler meselenin ibadet özgürlüğü olmadığını biliyoruz. Sistemli operasyona “Müslüman Gençler” Beyazıt meydanında polis himayesinde “sol faşizme karşı” yürüdüğünde ya da vakıf üniversiteleri dahil fiili mescitler “resmileştirilmek” istendiğinde start verilmişti. ODTÜ’de de değil; İstanbul’da da değil! Üniversitesindeki kütüphane ya da laboratuarla değil camilerle gurur duyan rektörlerin arzı endam ettiği, ramazan ayında oruç tutmadığı için öğrencilerin dövüldüğü, kampüslerin ticarethaneye dönüştürüldüğü bir ülke burası! İki adım mesafede ibadet yerlerinin olduğu yerleşkelerde başlatılan mescit ve cami kampanyaları meselenin “ihtiyaç” çerçevesinde tartışılmasının ne denli anlamsız olduğunu gösteriyor. Öğrencilerin muhbirleştiği, İslamcı grupların tüm kamuoyunu manipüle etme kapasitesine kavuştuğu şu günlerde amaç Saray baskısına ve fiilen değiştirilen rejime direnen odakları yok etmek. Bizler, iktidarın popülizmine, işgal politikalarına, eğitimde gerçekleştirdiği tahribata karşı sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz.