Göçebeliğin en zoru artık dönülebilecek bir sılanın kalmadığı haldir. Sılası olmayan bir gurbet hali. Nereyi özleyeceğini bilemeden,

Göçebeliğin en zoru artık dönülebilecek bir sılanın kalmadığı haldir. Sılası olmayan bir gurbet hali. Nereyi özleyeceğini bilemeden, ne kavuşulacak bir nihayet ne de dönülebilecek bir başlangıç olmadan hep gitmek. Savrulur gibi, sürüklenir gibi hep gitmek zorunda kalmak. Hiçbir yeri yurt tutamamak.
Bu hal bitmeyen bir tehdit altında olma hissiyle biteviye bir güvenlik arayışına sürükler göçebeyi. Dönebileceği bir ‘ana ocağı” olduğunu bilenin yolculuğundan farklıdır. Bir yurdu olmak, kendini güvende hissetmeye yarar en çok. Yersizyurtsuzun göçü güvenlik hissinin olmadığı bir güven arayışıdır. Her an “sirenlerin çağrısı” altındadır.  Bu çağrıya kapılıp sürüklenmek ve sonra mahvolmak korkusuyla hep kendini bağlayabileceği bir “seren direği” gereksinir.
Göçebe kadının ruhu hem yurdunu barındırır içinde hem de yersizyurtsuzluğunu. Bir yandan yola çıkmak ve gitmek, ana ocağından kopmak ister öte yandan her an dönebileceği bir yurdu da yanında tutmak zorunda hisseder.
Bir yanı özgürleşmek için çeker onu, diğer yanı korku içinde güvenlik arar.
Her kadın annesinin hayatını yaşamamak arzusuyla o hayatın güvenlik hissi arasında sürdürür göçebeliğini.
Güvenlik arayışı, güvenli bir yurt tutkusu göçebe kadının kendisini kimsesiz hissetmesine neden olur. Sanki attığı her adımda sahip olup koruması gerekeni riske atıyormuş gibi hissettirir. Atacağı yanlış bir adımla her şeyini kaybedip, ortada kalma korkusu, kaybedeceklerini gözünde büyütür ve onları ancak hak ettiğini kanıtlayana vermesi gerektiğine inandırır.
Bu açmaz, kaçınılmaz olarak ancak bir erkekle özgürleşebileceği yanılsamasına yol açar.
Zamanımızın “Kırmızı Başlıklı Kızı” yolculuğunda kurtların arasından iyi kalpli olanca yenilmek ister. İlk cinsel ilişkisini bekarete önem vermeyen erkekle yaşama isteği gibi.
Göçebe kadın bir erkeğe “seren direği” ne bağlanır gibi bağlanarak özgürleşme yolculuğunu sürdürmeye çalışır. İkircikli bir bağlanmadır elbet bu. Güvenlik arzusu ile hayal kırıklığı korkusu arasında salınmaya yol açar.
Ancak kocasıyla gittiği davette askılı elbise giyebilme halidir bu. Yanında bekçisiyle lunaparka gitmek gibi bir durum. Ama her bekçi aynı zamanda bir sahiptir de ve asıl açmaz burada başlar göçebe kadın için. Sahipli özgürleşme yeni bir tür köleliğe geçiş haline gelir.
Asıl korkulan güvenlik hissi için bağlanılan erkek olmaya başlar. Ona boyun eğerek, onun güvenlik şartlarına uyarak tutunmaya çalışır kadın. Böylece dışardan görünen özgüvenin ardında evin içinde bağımlılık başlar. Onsuz  olamama hali. Bu yüzden göçebe kadının ruhu parçalı ve bütünlüksüzdür. İçinde hem annesi vardır hem annesi gibi olmayan kadın. Türkiye’de annesi ilkokul mezunu olup kendisi üniversite mezunu olan binlerce kadın var. O kadınların bazıları gündüz işyerinde onlarca erkeğe amirlik yapıp, akşam evlerine döndüklerinde, tıpkı anneleri gibi üç çeşit yemeği sofraya yetiştirmeye çabalıyor.
Demem o ki, kadın olmak emek isteyen bir uğraş olduğunda yolculuk anlamlı oluyor. Geriye dönülecek bir sıla olmamasından kaygılanmamak, uğraşın kendisinin sağlayacağı değişime inanmak, kendi emeğine değer vermek ve bu yolla özgüvenini kendi emeğinin ona vereceğini içselleştirmekle.
Göçebelik, yanında bir yuva taşımadan yolculuğun kendisini yurt tutanlar için gerçek bir özgürleşme olacaktır.
Dünya Emekçi Kadınlar Günü biz seren direği olmak istemeyen erkeklere de kutlu olsun.