Türkiye’de hukuka aykırı din eğitimi ve din eğitimlerinin kurumsallaşması vardır. AKP hükümeti ve cemaatler ise “din eğitimi değil, din kültürü ve ahlak bilgisi eğitimidir” diyorlar. Öğrenciler, veliler, ulusal (Danıştay) ve uluslararası (AİHM) yargı kararları ise, mevcut din eğitiminin içerik itibariyle “din eğitimi” olduğunu söylüyor. Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi ile diğer seçmesi zorunlu din dersleri, öğrencilerin, ailelerin dini ve felsefi inançların ya da inançsızlıklarını hiçe sayıyor. Zorla belirli bir mezhebin dinini, telkin ve dayatma yoluyla kamu okullarında verilmesi, bilimselliğe, laikliğe ve hukuka aykırı. AKP ve İslamcı cemaatler dışında, kamu eğitimi aracılığıyla din eğitimin dayatılmasını doğru bulmuyor. AKP’nin din eğitim politikası, dinsel telkin ve yönlendirmeyi esas alıyor. Mezhep odaklı olup, bilimsellik, objektiflik, nesnellik ve çoğulculuk ilkelerine de aykırı. Din eğitimindeki temel yaklaşımlara baktığımızda, İslam dini ve onun Sünni-Hanefi yorumu üzerinden hazırlanmış. Avrupa’daki örneklerle karşılaştırılsa bile, Türkiye’de dinler, dinler tarihi ve dinlerin felsefesi hakkında, objektif, nesnel, bilimsel ve eleştirilebilir bir eğitimden bahsetmekte mümkün değildir.

Din eğitimlerinde ve din okullarında aktarılan Sünnilik mezhebine ait tüm “bilgiler” Allah’ın kelamı ve onunla temas kurmuş olduğuna inanılan peygamberler üzerinde aktarılan “tanrısal mutlak doğrular” olduğu için, vahiy temelli bu eğitim bir “nakil” üzerine kurulmuştur. Din öğretmeni nakleden, okul nakledilen yer ve öğrenci ise nakledilen kişidir. Gerek MEB Din Öğretim Genel Müdürlüğü, gerek Diyanet İşleri Başkanlığı, gerekse MEB’in işbirliği protokolü imzaladığı İslamcı vakıflar, kamu okullarında “Değerler Eğitimi” adı altında dogma ve vahiy temelli “nakil” yapıyorlar. Naklettikleri ise “tanrısal mutlak doğrular.” Tanrı ile birlikte melekleri, kutsal kitabı, vahiyleri, peygamberleri, dinin şartlarını, cinleri, şeytanlar, cenneti, cehennemi, cihadı, şeriatı vs. birçok şeyin varlığını mezhepçi bir bakış açısıyla “mutlak doğru” olarak, zorla çocukların akıl tarlasına ekiyorlar.

Din müfredatları üzerinde çocuklara nakledilen “mutlak doğru”ların bir de sorgulanamaz, tartışılamaz ve eleştirilemez yönü vardır. Örneğin, fen derslerinde, yaratıcılığına, beceresine, eleştirel düşünmesine ihtiyaç duyulan akıl, din derslerinde ve din okullarında sadece dogmaları ve hurafeleri taşıyan hamal olarak görülür. Eğitimde bilimsellik ve laiklik ilkesi değil, dinsel “mutlak doğrular” hakiki yol gösterici gibi sunulur. Din eğitimi doğrudan dinsel telkin ve yönlendirme pedagojisiyle ele alındığından, bu mezhepçi “nakil kelam”a aykırı olan tüm bilgi ve görüşler kesinlikle yanlıştır. Doğru olan sorgulanmaz uhrevi “kelam” olup, dünyevi sorgulanabilir bilgi yanlış kabul edilir.

Türkiye’deki din eğitimleri ve okulları bilgi de vermez, dinin/mezhebin yasaklarına ve buyruklarına uymayı zorunlu kılar ve bunu öğrencilerden bekler. Örneğin “şehitlik en kutsal mertebedir” denilerek, ölmek için hazır olmanın doğruluğu öğretilir. Hatta okul öncesi çocuklardan, yaygın ve örgün eğitimdeki öğrencilerin giyim ve yaşam tarzlarına kadar müdahale edilir. Din eğitimi sadece dinsel yönlendirmede de bulunmaz, başta anayasa olmak üzere, toplumsal kuralları düzenleyen modern hukuk sistemi ve kanunlar yerine, “mutlak doğru hukukun” kaynağı da kutsal kitap olarak göstererek, şeriat özendirilir. Din eğitimi, pedagojik açıdan çocukları psikolojik olarak olumsuz etkiliyor. Bir derste “laiklik, din ve devlet ilişkilerinin birbirinden ayrılmasıdır” bilgisini aktarırken okul, bir sonraki derste zorla din eğitimi yapar. Okullar mescitte çevrilir.Fen dersinde evrenin oluşumunda ve doğanın işleyişine dair bilgiler, din derslerinde evren ve doğa, “Allah tarafından yaratılmıştır” ve “Allah’ın yasalara göre işler” denilerek çürütülür. Çelişkiler sadece bu değil; Demokrasiyi “halkın kendi kendini yönetmesi, egemenliğin kayıtsız şartsız millete olduğu” bilgisini veren bir dersin ünitesi, din derslerindeki bir başka ünitenin “egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır” nakli ile bir anda bozuverirler. Oysa laiklik ilkesi gereği, siyasette de, demokraside de yönetim ve egemenlik ilkelerinin kaynağı halktır. Egemenlik ilkesine dine, kutsal kitaba dayandırmanın kendisi, bizzat siyasal düzeni teokrasiye dönüştürme eğitimidir. Din eğitiminin mezhepçi ve dinsel nakilci özelliğini ele verdiği diğer bir husus ise, dünyevi alana ait özel hayata da müdahil olmasıdır. Sadece egemenlik, hukuk, ekonomi, siyaset değil, aile yaşamından, giyimden, cinsel yaşama kadar, dini referanslara dayandırmak suretiyle, laiklik ilkesini ve hukukun evrensel ilkelerine göre insan ve haklar rejimi itibarsızlaştırılmaktadır. Dinci ve gerici eğitim yoluyla kamusal ve özel alanda kurulmak istenen bu tahakküm ile, ulema sınıfı bürokraside ve sivil toplumda etkin olmasının zeminin hazırlanıyor. Dinselleştirilmiş ve gerici eğitimden çocuklarımızı, geleceğimizi, memleketimizi kurtarmanın tek yolu var; Öğrencisinden, velisine, öğretmeninden siyasetçisine, memleketin ve çocuklarımızın geleceği için, laik ve bilimsel eğitim için birleşik mücadeleyi toplumsallaştırmalıyız.