Termik santral filtresi tartışmaları gündem düşmüş bir konu gibi duruyor. Ancak, hem neredeyse tüm çelişkileri üzerinden okuyabileceğimiz bir süreç olması, hem de gözden kaçan bazı detayların önemi nedeniyle konuya tekrar değinmekte fayda var.

Birincisi belki de ilk bakışta ilgisiz görünecek BirGün ve Evrensel gazetelerine Basın İlan Kurumu’nun getirdiği ilan ve reklam ambargosu. İktidar çizgisindeki hiçbir gazeteye getirilmeyen bu kısıtlamanın baskı amaçlı olduğunda kuşku yok. “İmza ve kaynak” kriterinden geçebilecek tek bir ana akım gazete, “havuz” gazetesi ya da sermaye borazanı gazete bulamazsınız. Bir de haberlerde kullanılan başlıklara dair cezalar var ki ancak darbe dönemlerinde görülebilecek “SANSÜR” niteliğinde. Ambargo ve cezaya gerekçe gösterilen haber başlıkları BirGün’ün "Cumartesi annelerine saldırı", "Ekmek eylemine gazlı saldırı", "Basına borç kıskacı", "Sancak’a kan tekeli" ve "JES’e karşı direnen yurttaşlara jandarma saldırısı: 26 gözaltı"; Evrensel’in “Pazar alanı yetersiz diyen esnafa polis saldırısı”, “Köylülerin JES direnişine polis saldırdı”. Başlıkların ortak noktası “halktan ve halk sağlığından yana” olması ve sermayeye eleştirel yaklaşması.

Bu sansürün termik santral filtreleri ile bağına gelince; ana akım medya, “havuz” gazetesi ya da sermaye borazanı gazeteler bu tartışmayı görmezden gelirken ya da komikçe “filtre takılmasını geciktiren yasayı” savunurken, BirGün ve Evrensel çoğu manşetten olmak üzere yüzlerce eleştirel haber ve yorum yaptılar. Filtresiz termik santrallerin halk sağlığı için riskini anlatmaya çalıştılar. Şimdi sansür ve ambargo ile halk düşmanı politikalara karşı halkın yanında yer almaya çalışan basının sesi kısılmaya çalışılıyor. Filtreler için, termik santraller için, ülkenin suyu toprağı geleceği için muhalif basınla dayanışma içerisinde olmak her zamankinden daha önemli.

İkinci detay bu santrallerın yıllardır halkımızı zehirliyor olmasının AKP iktidarı tarafından biliniyor ve göz yumuluyor olması. Hatta Anayasa Mahkemesi 2014 yılında yıllardır sürdürülen üretimin ve muafiyetin 31.12.2018 tarihine kadar sürdürülmesinin bile “ölçüsüz ve sürdürülebilir çevre ilkesiyle uyumsuz” olduğu tespit etmişti. Buna rağmen halkın zehirlenmesine göz yumuldu. Dolayısıyla Erdoğan’ın vetosunun, baskılanan medyanın da katkısı ile yükselen tepkiyle oluştuğunun tespiti yanında, bu güne kadarki göz yummayı da sorgulamak gerek. En önemlisi de termik santraller kendi başlarına çalışan, devreye sokulan, iktidar nezdinde kulis yapıp, süre uzatan varlıklar değiller. Dolayısıyla faili gizleyen bir dili de terk etmek gerek. Fail kuşkusuz bu zehirlemeye rağmen karını maksimize etmek isteyen sermaye ve o sermayenin iktidarı. Erdoğan’ın “Siz çok daha fazla para kazanacaksınız diye biz halkımızın zehirlenmesine fırsat veremeyiz. Bir tarafta halkım var, bir tarafta sermaye var” diyerek yaptığı vetoyu bu anlamda halktan yana bir tutum değil, geçmişe dair bir itiraf olarak okumak gerek.

Artık tüm olup bitenin sınıfsal niteliğinin ve rejimin sınıfsal karakterini merkeze alan bir eleştirinin ana akım siyasetlerce de cesaretle dillendirmesi gerekmektedir. Aksi taktirde bu değerler halk düşmanı sermayenin ve destekçisi politikacıların mezesi haline gelecek.

cukurda-defineci-avi-540867-1.