Cumhuriyetimizin 100. yılını geride bırakmaya günler kala ekranlarda türlü firmaların reklamları birbiriyle yarışıyor. Bu filmlerin çoğunda kadınlar, günümüz siyasal gündemine uygun kodlarla her tarafı mutlu etmek üzere bir figür olarak kullanılıyor. Dönem gereği başı örtülü bir kadının Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte atılan adımları, alınan kararları sorgulayan farklı kesimlerden erkeklere ekonomik kalkınmayı anlatarak karşı durması gibi gönül okşayan mesajlarla kutlanıyor “şanlı” Cumhuriyet. O büyük devrim hamasete teslim. Gerçekte olup bitenler ve içinde bulunduğumuz korkunç gerileme Cumhuriyetin hak edilmiş coşkusunu bu anlı şanlı milyon dolarlık prodüksiyonlardan öteye geçip meydanlara, kalplere taşıyamıyor. Cumhuriyet rejimini ve çağdaş yaşamı reddeden siyasal İslamcı iktidar, Filistin mitingini daha kullanışlı buluyor. Kutuplaştırdığı toplumun dini inancını, adalet duygusunu, vicdanını kullanarak mevzilenme derdinde. Modern ve muhalif tarafta ise Cumhuriyet, tüketim ekonomisinin eline geçmiş kullanışlı bir gündem olarak sıkıştırıldığı yerde can çekişiyor.

Evet, Cumhuriyet reklamdaki gibi konuşabilen kadın demektir. Bir kadın devrimidir. Kadının ifade özgürlüğü, eşit temsil hakkı, yaşama katılımı medeni kanunla güvence altına almıştır. Ancak Cumhuriyetimizin 100. Yılında ihvancılar, şeriatçılar, cihadistler 6 yaşından itibaren cinsel istismara uğrayan bir kız çocuğunun İsmailağa Cemaati’nin lideriyle evlendirilmesi üzerine açılan davada mahkemenin anne ve babaya az ceza vermesini kutluyor. Neymiş mahkeme çocuğun 6 yaşında değil 14,5 yaşında evlendirildiğine hükmetmiş! 15 bile diyememişler 14,5’tan 15 geçer not arıyorlar. Katilleri, vahşileri koruyup kollayan, insanları benzin döküp tutuşturan cihadistlerin afla salıverilmesi için talimatla karar alan güdümlü mahkemelerin kararına güvendiğimizi, evliliğin 14,5 yaşında gerçekleştiğine bizim de ikna olduğumuzu varsayalım bir an. 6 yaşında cinsel meta olarak görülüp erkekler tahrik olmasın diye başı kapatılan bir çocuğun yaşı biraz daha büyükken tecavüzcüsüyle evlendirilmesiyle adaletin yerini bulduğunu mu düşüneceğiz? 15 yaşında bir kız çocuğunun evlendirilmesi neden normal olsun? Adı harflere kodlanmış bir kız çocuğu H. K. G. Yaşadıkları ne ilk ne son örnek. Cemaat vakıflarında, yurtlarında tecavüze, istismara uğrayanlardan sadece biri o. Tesadüfen iyi bir gazetecinin Timur Soykan’ın yakaladığı haberle yükselen bir sesi olabildi. Ya sesi duyulmayanlar?! Sosyal medyada bir sınıf annesine dayılanan küçücük çocuğun görüntüleri var. Çocuğun görüntülerinin paylaşılması elbette her zaman sorun.  Ancak o çocuğun görüntülerinin kullanılması kadar tutumu üzerine de tartışmak gerekli. O çocuğun tavrı bugünün özenle yerleştirilen ataerkil ve eril “toplumsal değerlerini” temsil ediyor. O erkek çocuğun vücut diline yansıyan üstten ve kaba davranışlar büyük ihtimalle -üstelik, şimdiden bu yaşta bile- şiddete de başvurabilecek bir erkek rolünün ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor aslında. Bu yetiştirilme biçimiyle o çocuğun birkaç yıl sonra istismar edebileceği sınıf arkadaşları gibi milyonlarca kız çocuğunun ve milyonlarca da okula gönderilmeyen çocuğun Cumhuriyet bayramını kutlayacağız birkaç gün sonra. Çocuklara bayram armağan eden bir liderin çocuklar için tasarladığı aydınlık geleceğin güvencesi olan Cumhuriyetin 100. yaşını böyle bir ortamda kutlayacağız.

∗∗∗

Cumhuriyet barış demektir. İsrail’in bombalarıyla çocuklar ölüyor her gün. Paramparça oluyor küçücük bedenler hatta. Ama biz Cumhuriyet kutlamalarıyla yarışan Filistin dayanışma mitinginin bir malzeme olarak önümüze sürülmesiyle daha çok ilgiliyiz. Savaşın vahşetin durdurulmasını konuşmak yerine kendine taraf seçen ve ağzından köpükler saçan liderlerin cihad çağrısı gündemi kaplıyor. Barış isteyenler, bu vahşet dursun isteyenler Siyonist uşak olmakla, işbirlikçilikle, Kemalistlikle suçlanıyor. Filistin ve Hamas arasında çıkan savaşın ülkemizdeki hedefi de her zamanki gibi CHP. Yandaş kanallarda birileri durmadan CHP’nin din düşmanlığı, siyonistliği ile bozmuş yayınlar yapıyor. Troller, linç tweet’leriyle iş başındalar. Sosyal medyada gündem ‘Hülagü Han Moğol mu? Yoksa Türk mü?’ tartışmasıyla meşgul. Siyasal İslam anlayışının inançtan ziyade sermaye/rant ve çıkar ilişkileri üzerinden yaklaştığı Arap ülkeleri ile ilişkiler ‘Araplaştırma’ tanımı ve tartışmalarına çıkıyor. Milliyetçilikle dincilik çatışıyor. Filistin halkının işgal edilen toprakları için yıllardır sürdürdüğü onurlu mücadele din kardeşliği temasıyla cihat malzemesine dönüşmüş durumda. Savaş karşısında konu din olunca Salt Yahudi değil, Hristiyan vatandaşlarımızın, muhaliflerin, siyasilerin, kadınların, lgbtiq+’ların can güvenliği de tehdit altında. Böyle bir ortamda Cumhuriyetimizin kazanımlarını kavrayarak, gönülden kutlayacağımız her an ve yer de çok bulutlu.   

Cumhuriyet laiklik demektir. Laiklik, inanç özgürlüğü sağlamak, ülke yönetiminde inanç suistimalini ve ayrışmaların, kutuplaştırmaların bir tarafın tercihlerine, tabulara hizmetini önlemek üzere tanımlanmış bir yaşam güvencesidir. Cumhuriyetimizin 100. Yılında özellikle İzmir’den başlatılarak okullara imamlar atanıyor. Köy okulları çoktan kapatıldı, taşımalı eğitim için kız ve erkek ayrı araçlar, ayrı okullar için temeller atılıyor. Karma eğitim özel olarak hedef alınırken mesleki eğitimde de kız çocuklarına uygun meslekler işaret ediliyor. Çocukların saç telini mahrem gören anlayış kuran kursları ve cemaat yuvalarında okul öncesinden itibaren küçük beyinleri bilgi ve bilimden uzaklaştırma programını yeterli saymıyor ve ilköğretimden başlayarak Cumhuriyetin belki de bugünü hala koruyan eğitim modeline göz dikmiş halde. İkinci yüz yıla ÇEDES’le savaşarak, İstanbul Sözleşmesi’ni savunarak, insan hakları ve düşünce/ifade özgürlüğü için AİHM başvurularını takip ederek gireceğiz.

∗∗∗

Sizi bilmem ama benim hamasete karnım tok. İktidarın toplumda yarattığı yarılma kaç seçimdir onları %1 farkla yerinde tutarken muhalefetin içe dönük siyasetle hamasetten başka hiçbir argüman üretmeyen “değişim” tartışmaları ile iktidarın mütemmim cüzü olan sağ partilerle kucaklaşmaları arasında kimsenin hakkını vermediği yüzüncü yaşın kutlanacak bir tarafı yok kanımca. 29 Ekim Cumhuriyet bayramının olağan üstü bir kavrayışa; bencillikten, güç savaşlarından çok ayrı bir uyanışa, sivil toplum ve tüm yurttaşlar için zalimin, sömürünün, ayrımcılığın karşısında kucaklaşan bir dayanışmaya vesile olmasını diliyorum. Hiçbir karanlık, Cumhuriyetin ışığını gölgelememeli. Cumhuriyet hamasete teslim edilemeyecek kadar önemli ve en yüksek sesimizle haykıracağımız ezilenlerin sesidir.