Tarafını zaten herkesin bildiği Şamil Tayyar, geçen hafta samimi bir yazıyla milletvekilliği aday adaylığını duyurdu.

Tarafını zaten herkesin bildiği Şamil Tayyar, geçen hafta samimi bir yazıyla milletvekilliği aday adaylığını duyurdu. Asıl olması gereken yeri bulduğunu düşünüyorum. Kim ne derse desin, açık seçik siyasetçi olmak istediğini ilan etmek, amigo gazetecilik yapmaktan iyidir. Umarım liste konusunda bir terslik çıkmaz da meclisteki yerini alır.

Şimdi yukarıdaki paragraf üzerinden, karşı  cephedeki  amigolardan neden bahsetmediğimi sorgulayanlar olacaktır. Onların da içini ferahlatmak adına söylüyorum ki, olası bir CHP iktidarında da aynı amigoluğu üstlenen gazeteciler olacaktır. Onlardan da o zaman bahsederiz. Şimdi ütopiye girişmenin anlamı yok.
Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda niyetim, Şamil Tayyar gibi dürüstçe ortaya çıkanlardan değil de, diğerlerinden bahsetmek ve “Hangi köşe yazarına, hangi bakanlık yakışır?” sorusunun cevabını bulmak.

İÇİŞLERİ BAKANI – MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE
Mümtaz’er Türköne, hem Tansu Çiller’e danışmanlık yaptığı dönemlerde kazandığı siyaset tecrübesine, hem de İçişleri Bakanları milliyetçi bir geçmişe sahip olur geleneğine istinaden içişleri bakanlığına çok yakışır bence. Türköne’nin İçişleri Bakanlığı döneminde derin devletin de tamamen çökertileceğini düşünüyorum ben. Zira Türkiye’de derin devletin en karanlık dönemlerinden olan Tansu Çiller dönemindeki danışmanlık tecrübesi önemli. Bu tecrübeyle Ergenekon’u da, derin devleti de ancak Türköne bitirir. Zaten basın özgürlüğü için yürüyen gazetecileri Ergenekon’a destek vermekle suçlayarak ilk adımı atmıştır, işe hepsini Silivri’ye göndererek başlayabilir.

ADALET BAKANI – ETYEN MAHCUPYAN
Gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmasının ardından sıkça dillendirildiği üzere, neredeyse bir savcı gibi hareket eden Mahcupyan, bence ‘Adalet Bakanlığı’na yakışır. Çok ağır ilerleyen Ergenekon Davası’nı hızlandırmak için bu şart. Meslektaşlarına destek için yürüyen gazetecilere “omurgasız” diyecek kadar Şık ve Şener’in suçluluğuna inanmış Mahcupyan’ın Adalet Bakanlığının, Türk hukuk sistemi için büyük bir kazanç olacağını düşünüyorum.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI – EKREM DUMANLI
Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, hem geçmişteki dersane öğretmenliği tecrübesine, hem de fırsat buldukça sektöre gazetecilik dersleri vermesine istinaden ‘Milli Eğitim Bakanlığı’nı en çok hak eden gazeteci. Verdiği gazetecilik derslerinin kendi yönettiği gazetede karşılık bulmamasını filan karıştırmayın şimdi. Halihazırda milli eğitimin durumu çok mu parlak yani?

KADIN VE AİLEDEN SORUMLU DEVLET BAKANI – ENGİN ARDIÇ
Engin Ardıç’ın kadına yönelik bakışı malum. Kadın düşmanlığı konusunda şanlı bir geçmişi var. Bu geçmişten hareketle ben Ardıç’tan şahane bir Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı çıkacağını düşünüyorum. Hem de öyle kusursuz yapar ki, şimdikinden farkını kimse hissetmez. Tıpkı Emre Aköz’e tavsiye ettiği gibi ayrım yapmadan bütün kadınları öperek sevgisini hissettirir. Zaten yurdumuzdaki kadınlar da Engin Ardıç ve Emre Aköz kendilerini öpsün diye sırada beklemektedir.  Ardıç, artık öpebildiği kadarını öper bakanlık sorumluluğuyla.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI – EMRE AKÖZ
Emre Aköz’ün çalışma ve sosyal güvenlik konusundaki çıkışları malum.  Kendisinin sosyoloji eğitiminden gelen altyapısı (ki polaroid sosyolojik tespitleriyle bilinir) buna müsait.  Gençlerimizin 1000 lira maaşı beğenmemesinden tutun, “herkese parasız sağlık hizmeti komünist idealidir” gibi sıkıntılarını bu bakanlıkla çözebilir. Parasız sağlık hizmetini sosyal güvenlik şemsiyesinden çıkartır mesela. Sonra 1000 lira maaşı beğenmeyen üniversiteli gençleri daha azına razı edecek formüller üretebilir. Gerçi tek bakanlıkla sınırladık ama Emre Aköz gerekirse Bayındırlık ve İskan bakanlığı bile yapabilir. Herhalde bayındırlık ve iskan işlerinden de sosyolojiden anladığı kadar anlıyordur.

Tüm kabineyi oluşturamadan yerimiz bitti. Oysa başka köşe yazarları da vardı listede. Şimdilik bu özetle yetinelim. Diğer yandan ben şahsen Rasim Ozan Kütahyalı, Yıldıray Oğur ve Melih Altınok gibi genç kuşak yazarlarımızın da unutulmamasını, hiç olmazsa 23 Nisan ve 19 Mayıs’larda bakanlık koltuğuna oturtularak göreve ısındırılması gerektiğini düşünüyorum. Üstelik köşe yazarlarından oluşan bir kabinenin şimdikinden daha ‘başarılı ve eğlenceli’ olacağını da düşünüyorum. Keşke herkes gerçek niyetini açık etse yani; siyasetçi siyasetçiliğini bilse, gazeteci gazeteciliğini...