Son günlerde çeşitli muhalif çevrelerde ısrarla iki yanlış tespit yapılıyor. Birincisi, yeni rejimi sürekli-kesintisiz-kalıcı bir OHAL durumu olarak anlatmak. İkincisi, “hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır” deyip durmak.

Mevcut rejim, sürekli bir OHAL durumu olarak anlaşılamaz. Nasıl ki sıkıyönetimlerin ardından sahneye çıkan 12 Eylül faşizmini başka bir rejim değil de sıkıyönetimin Türkiye çapında devamı sanmak yanlışsa, içine girdiğimiz dönemi sürekli bir OHAL durumu olarak görmek, farklı rejime karşı farklı mücadele ve örgütlenme ihtiyacını göz ardı etmeye, yeni rejimi kanıksamaya yol açar. Bu kanıksamadan kurtulmak üzere, Kansu Yıldırım’ın Pazar Eki’ndeki ‘Cumhurbaşkanlığı sisteminin sınıfsal karakteri üzerine’ yazısını hararetle tavsiye ederim.

“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh da bütün vatandır” sözü, Mustafa Kemal’in veciz sözlerinden birisidir. Ama bunu gelişigüzel ve her derde deva gibi kullanmak da aldatıcıdır. Çünkü (kem küm ederek) Kılıçdaroğlu derse farklı bir anlamı vardır, örneğin Haziran Hareketi derse farklı bir anlamı vardır. Daha doğrusu günümüzde sadece hattı müdafaa veya sadece sathı müdafaa peşinde olmak yeterli değildir, hem hattı müdafaa hem sathı müdafaa elzemdir, ama muhalefet tarzı tercihine göre öncelikler farklıdır.

CHP bakımından hattı müdafaadan tamamen vazgeçmek; cumhuriyet rejimi, laiklik, TBMM hattından, ‘kazanılmış mevzilerden’ tamamen vazgeçmeye götürebilir. Çünkü ana muhalefet partisi olarak varlık nedeni o cephe hattındaki muhalefeti de sürdürmektir. “Parlamentoyu terk ediyoruz, sine-i millete dönüyoruz” diyorlarsa başka tabiî ki. Ama elbette tüm CHP örgütlerinin ve üyelerinin sathı müdafaa düzleminde, toplumsal muhalefet güçleriyle birlikte yer alması da şarttır.

Peki ama, hattı müdafaa nedir? Sathı müdafaa nedir?

Mustafa Kemal o veciz sözünü Kurtuluş Savaşı sırasında nizamî ordular bakımından yetersiz kalınca gayrinizamî savaşın, gerilla savaşının devreye girmesi ihtiyacıyla söylemişti. Böylece bazı taktik yenilgilerin yaşandığı günlerde koruması imkânsız hale gelen bazı ‘hâkim mevzileri’ terk edebilmeyi göze almıştı. Savaşın her zaman cephe hattı yarılan ordu aleyhine biteceği anlayışı hilafına Sakarya Meydan Muharebesi böyle kazanılmıştı.

Mustafa Kemal tezini Nutuk’ta şöyle anlatmıştı: “Asker her yerde savaşır! Tepenin altında, üstünde, çamurda, derede... Hattımız yarılınca 500 metre, 1000 metre geri çekilip yeniden hat kuracağız. Bulunduğumuz her yeri son neferimiz ölene kadar karış karış kanla sulamadan terk ve teslim etmeyeceğiz. Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh da bütün vatandır.” Şunları da eklemişti: “Küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada yeniden düşmana cephe kurup savaşa devam eder. Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler ona tâbi olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmaya ve karşı koymaya mecburdur.”
Nihai amaç bu tarz sayesinde “herkesin her adımda en büyük fedakârlığı göstererek ve düşmanın üstün kuvvetlerini yıpratıp yok ederek, sonunda onu, taarruzuna devam güç ve kudretinden yoksun bir duruma” getirmekti.

Bu gayrinizamî – gerilla savaş tarzından çıkarılacak ders nedir? Gayrinizamî muhalefet tarzıdır. Daha önceleri de yazmıştım. Dünyanın her yerinde sömürü sistemlerine karşı itirazını, parça parça, biriktire biriktire sürdüren, düşmanın beklemediği yer ve zamanda onu yıpratarak güçsüzleştiren ve direniş için güç biriktiren ve inisiyatif kazanan ‘gayrinizamî / gerilla tarzı’ karşısında, zalimler de yine dünyanın her yerinde ‘kontrgerilla tarzı’nı icat etmişlerdi. Gerillayı taklit ederek, muhalefeti itibarsızlaştırarak, sanki onun yaptıklarını yapıyormuş gibi davranarak... İşte bu kontrgerilla madalyonunun öbür yüzü de kontrpolitikadır ve AKP de hep böyle yapıyor. Yeri geliyor, muhalif bir hareketmiş, mağdurmuş gibi davranıyor, bu yetmeyince muhalefetin taleplerini de üstlenmiş gibi davranıyor.

Faşizm de bir yönüyle son derece gayrinizamîdir; hiçbir nizama, kurala uymaz, kendi koyduğu kuralara bile uymaz, keyfidir. Kontrgerilla ve kontrpolitika, yani gayrinizamî siyaset, faşizmin başlıca yönetim metodudur. Nizamî muhalefeti kendi elleriyle gayrinizamî hale getiren de onlardır. Mesela parlamentoyu fiilen kapattılar. Seçimlerin bir daha hilesiz yapılamayacağını ispatladılar. Dolayısıyla faşizme, gayrinizamî iktidara ancak gayrinizamî (düzen dışı) bir muhalefet tarzıyla, enterkonnekte (bağlaşımlı) bir anlayışla, yani sathı müdafaa ile karşı durulabilir.

Direnmek, şimdi tek çaremiz. Biz geri adım attıkça üstümüze geliyorlarsa, geri adım atmayacağız ama hamle yapabilmek için önce ayakta kalacağız, hayatta kalacağız. Ölüm tacirleri, hayat kontrgerillası olunca, bize düşen de hayat gerillası olmak değil mi? Haldeki durumdan ve gidişattan memnun olanlar kalabalık ve güçlü diye, elbette muhaliflikten vazgeçmiyoruz. Çünkü biliyoruz, hayat gerillacılığı kısacık ve küçücük mutlulukları biriktirerek, parça parça, kopara kopara çoğaltarak upuzun ve kocaman umutların peşinden koşmaktır! Hayat gerillacılığı, gayrinizamî muhalefettir.

Ve bu hayatta kalma mücadelesinde gözetilmesi gereken şey de gelecek mühendisliğidir ve mimarlığıdır, yarını bugünden inşa etmeye başlamaktır ve işte bu, devrimciliktir. Gazetemizin yazarı Prof. Dr. L. Doğan Tılıç’ın isabetli bir kavramsallaştırması var: ‘Future oriented identity building / gelecek yönelimli kimlik inşası’. Gayrinizamî muhalefet için ilk adımlar aynı zamanda gelecek yönelimli muhalefet inşası da olmalıdır.

Hattı müdafaayla yetinmeyen sathı müdafaa peşinde olan gayrinizamî toplumsal muhalefet, asıl olarak ‘de facto’ (fiili/ gayrinizamî) demokrasi zemininde hayatiyet bulabilir. Rejimin gasp ettiği özgürlüklerin, sömürücü hâkim sınıflar sisteminden bağımsız şekilde yeniden üretildiği bu zeminin toplumsal ve sınıfsal anlamı, tarikatlar ve cemaatler karşısında emek eksenli dayanışmacı toplulukların oluşmasıdır; politik anlamı, bu toplulukların yarattığı meclislerdir.

Toplumun umuda mı ihtiyacı var? O halde umudun kendisi olalım. Hayatın cevabı bu denli basittir.

“Gracias a la Vida!”