Google Play Store
App Store

Bundan birkaç ay önce Ankara kulislerinde tek adam rejiminin bizzat iktidar tarafından revize edileceği konuşuluyordu. AKP’li “ak saçlıların” eleştirileri, iktidara akıl hocalığı yapan bir kısım zevat hatta hâlihazırda aktif bir biçimde AKP’de yer alan kimi isimler böylesi bir “tadilatın” gerekli olduğunu dillendiriyordu. Medyada acaba “yarı başkanlık benzeri bir sistem mi düşünülüyor?” sorusu ortaya atılıyordu. Kimilerine göre Erdoğan ikna edilmişti ama doğru zamanı bekliyordu. O günlerde bu köşede Cumhur İttifakı’nın tek adam rejiminden vazgeçmesinin mümkün olmadığını yazdım. Son gelişmeler bu gerçeği bir kez daha teyit eder yönde.

SP lideri Karamollaoğlu geçtiğimiz hafta Erdoğan’la görüştü. Bu görüşme, SP’yi Cumhur İttifakı’na bağlamak isteyen Asiltürk’ün ölümünden sonra parti içi dengeleri de gözeten bir hamleydi. Karamollaoğlu, daha önce Asiltürk’ün arkasından gitmeye hazır olan az sayıdaki partiliye Erdoğan ile temastan kaçınmadığını göstererek mesaj verdi. Partisindeki çatlak sesleri, “müzakereye açığım” diyerek şimdilik susturmuş oldu. Ancak görüşmeye dair bundan daha önemli bir detay var.

Saadetliler, “başkanlık modeline” kategorik olarak karşı değiller, sadece mevcut haliyle sürdürülmesine itiraz ediyorlar. Onlara göre demokratik denge mekanizmaları içine serpiştirilirse bu sistemle pekâlâ yola devam edilebilir. Karamollaoğlu muhtemelen Erdoğan’la uzun görüşmesinde bu öneriyi masaya sürdü ancak muhatabından olumlu bir karşılık görmedi. Erdoğan’ın mevcut siyasal ve ekonomik sorunları kabul etmediğini, tek şikâyetinin yüzde 50+1 olduğunu ifade eden Karamollaoğlu, CB’nin yeniden seçilmeyi garantilemek dışında sistemde revizyon gibi bir gündemi olmadığını dolaylı bir biçimde ilân etti.

AKP’DE İKİ KANAT

Erdoğan hâlâ ilk turda olası rakiplerinden yüksek oy alacağına güveniyor, ama yüzde 50+1’in kendisi için zor olduğunu da görüyor. Keşke en başta iki turlu seçim yerine ilk turda en çok oyu alanı seçtirecek bir düzenleme yapsaydık diye düşünüyor. Cemil Çiçek gibi yüzde 50+1’in “kaos” doğuracağını söyleyenler de “keşke korosuna” katılıyor. Ancak önümüzdeki seçim için böylesi yeni bir anayasal düzenlemenin yapılması olası değil. Seçimi nasıl kazanırız hesabı yapan AKP’liler köşeye sıkışmış durumdalar. MHP ile bir türlü anlaşamadıklarından seçim sisteminde istedikleri ayarlamayı yapamıyorlar. Parti iki kanada bölünmüş durumda: Bir tarafta daha fazla baskıyla ayakta durma yolunu tercih edenler, diğer tarafta demokratik reform ve ekonomik vaatlerle kan kaybını durdurmak isteyenler. İlk grubun lokomotifi MHP destekli İçişleri Bakanı, Peker’in neden olduğu tökezlemeyi aştığını düşünerek muhalefete yüklenmeyi sürdürüyor. İkinci grupta Soylu ile karşı karşıya gelen Adalet Bakanı ve asgari ücrette iyileşme, EYT meselesinin kısmi çözümü gibi önerilerle kulis yapan kimi AKP’liler var. Erdoğan hukuk sisteminde ya da ekonomide herhangi bir sorun görmediği için bu vaatleri, zaten taktik gereği dillendirenlerin hamleleri de boşa düşüyor.

Neticede önümüzdeki seçimlere, büyük bir yasal değişiklik olmadan girileceği netleşmiş gibi duruyor. AKP ve MHP, rakiplerini “zillet ittifakı” diyerek suçlamak dışında siyasi bir söylem geliştiremeyecek kadar kısırlaşmış vaziyette, provokasyonlardan medet umar durumdalar. Cumhur İttifakı’nın yanına çekeceği politik özne de kalmadı, çünkü kimse kaybedenler hanesine ismini yazdırmak istemiyor. Millet İttifakı ise soluna duvar çekip sağına doğru açılarak iktidara yürümenin yollarını arıyor.

BU DAVET HEPİMİZİN

Vadedilen “helalleşme yolculuğu”, şayet sağın Türkiye’yi yıllardır çektiği rotanın üzerinden ilerleyecek ise “sistem” değişikliğinin ötesinde bir değişim zor görünüyor. Türkiye’de milyonlarca insanın talebi toplumsal barış, adalet ve özgürlük. Ancak bunun yolu “helalleşmekten” çok hesaplaşmaktan geçiyor. Yalnızca iktidar ya da “beşli çete” ile değil, bir bütün olarak Türkiye’nin sağcılaştırılma süreciyle, bu sürecin neden olduğu yıkım ve talan ile hesaplaşmadan yeni bir başlangıç yapmak mümkün değil. Bu gerçeğin altını çizen sol siyaset, ülkenin dört bir yanında umudu büyütmeye ve siyaseti yeniden toplumsallaştırmaya çalışıyor, azim ve kararlılıkla kitleleri devrimci demokratik bir cumhuriyetin inşasına katılmaya çağırıyor. Bu davet hepimizin…