Gazetemizden Zeynep Kuray geçti ilk haberi.

Gazetemizden Zeynep Kuray geçti ilk haberi. Geçtiğimiz cumartesi günkü öğrenci eyleminde  polisin şiddetine maruz kalanlardan biri hamile bir genç kadındı ve maalesef karnındaki bebeği kaybetmişti. Kahrolduk. Sonra pazartesi günü Radikal muhabiri İsmail Saymaz’ın Twitter’daki şu mesajı düştü ekranıma: "Bebeğini düşüren kızla görüştüm. 19'uzunda. Bebek diyor, harçlar diyor, söz hakkı diyor, mücadele diyor. Uyu, dedim. Belki sen uyanınca..." Bir kez daha kahroldum. Çünkü biliyordum ki, o uyanınca da bir şey değişmeyecekti. Behçet Aysan’ın dediği gibi başka bir cehennemimiz yoktu; yaşıyorduk.

Sonra bugünkü Köşe Vuruşu yazısını yazmak üzere masaya oturdum. Haftalık haberleri, köşe yazılarını taramaya korkuyordum. Gençlere yapılan bu zulme karşı sessiz kalacaklarından korkuyordum. Böyle bir konuda, polis şiddetini bir kenara bırakıp medyanın tavrına öfkelenmekten korkuyordum. Hem Medyatava’nın haber taramasının da gösterdiği üzere; haberi birinci sayfaya koymaya layık görmeyen; Habertürk, Bugün, Yeni Asır, Milli Gazete, Sabah, Zaman, Yeni Şafak, Star, Akit, Türkiye, Takvim gibi gazeteler de vardı. İşte bu umutsuzlukla oturdum bu haftanın Köşe Vuruşu yazısını yazmaya. Alışmadığınız tarzda bir yazı çıktı ortaya.

İLK ŞAŞKINLIK
Önyargılarla oturduğum masanın başında ilk defa yanıldım. İlk defa korktuğum olmadı. Bazı gazetelerin haberi gizleme çabasına rağmen, köşe yazarları ağız birliği etmişcesine polis şiddetini eleştiriyordu. Birazdan değineceğim, istisnalar elbette vardı. Ancak hükümete yakın olması nedeniyle “yandaş medya” diye tabir ettiğimiz medyada dahi bazı yazarlar, polis şiddetine karşıydı. Fehmi Koru’ya bile “gösteri yapanı dövmek mi gerekiyor?” diye sorduran bir ağız birliği söz konusuydu.  Her yazısıyla içimizde kalanları bizim yerimize haykıran Sırrı Süreyya Önder, polise açık bir mektup yazıp: “Zûlm ile abad olan sonunda berbad olur” sözüyle uyarıyordu. Yazıları okudukça böyle bir şeye şaşırdığım için kendime kızmaya başladım. Lâkin Hayata Dönüş Operasyonu başta olmak üzere pek çok olayda medyanın tavrını hatırlayınca, kendime de hak verdim.

BEKİ BEKİ ANLADIK!
Köşe yazarlarının polis şiddetine karşı aldığı tavrın elbette istisnaları da vardı. Bunların en önde gideni Akif Beki’ydi. Beki, gazetesinin öğrencilere uygulanan polis şiddetiyle ilgili olarak gazetesinin attığı manşeti eleştiriyor, öğrencileri suçlu çıkarıyordu. Demokratik taleplerini dile getirmek üzere bir araya gelen silahsız öğrencileri, “Başbakanlığı basacaklardı” diye suçlu ilan etmek Akif Beki’ye yakışıyordu. Ne de olsa o yeni Hıncal Uluç’umuz, Yandaş Sıtayla Oray Eğin’imizdi. Türkiye’nin hem sağ beki, hem sol beki’ydi. İlla ki, dengeyi sağlamak için “orantısız eylem” diye bir şeyden söz eden Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can’ın denge faktörüydü. Olaylar sıcakken öğrencilerin eylemini ve dayak yemesini demode bulup sonradan panikle toparlayan Cüneyt Özdemir’in köşe komşusuydu. Öğrenciler de polisi şiddete tahrik ediyor diye yazabilen Mümtaz’er Türköne’nin partilisiydi. Aslında fazla üstünde durulmayıp “Beki Beki anladık!” diye geçilesiydi.

LÜTFEN BU HABERİ DE ATLAMAYIN!
Yukarıda belirttiğim istisna haricinde, bu olayda gençler için sesini yükselten tüm köşe yazarlarının, haksızlıklıklara ve zulme karşı çıkma erdemleriyle hep genç kalacağını düşünüyorum. Onlara ne yazık ki yoğun gündem arasında kaybolup gitmiş bir haberden söz etmek istiyorum. 30 Kasım tarihli Zaman gazetesinde Mehmet Kuru imzalı bir haber çıktı. Haber, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi öğrencilerini üniversite kantininde içkili parti düzenlediler” diye sanki bir suç işlemişler gibi hedef gösteriyordu. Üstelik haberin görselinde, partinin Facebook sayfası ve düzenleyenlerin ismi de açık açık yer alıyordu. İşte hep genç kalacak köşe yazarlarından bu haberi de fark edip ses çıkarmalarını rica ediyorum. Bugün polis şiddetinden söz ediyoruz, ama bu haberin dili öyle zehirli ki, bu dil yeni şiddetler doğurabilir. Doğurmadan ses çıkarmak, hem Zaman gazetesi’ni, hem de bu muhabirini kınamak boynumuzun borcudur.

 

Umur Talu, öğrencilerin gördüğü şiddetle ilgili yazısında “Sabahattin Ali’yi öldüren sopalar, şimdi de öğrencilere sallanıyor.” diyor O Sabahattin Ali, bir mektubunda ne yazmıştı hatırlar mısınız? “İhtiyarlığımda çekilmez bir adam olacağım hakkındaki iltifatına teşekkür ederim. Ama bu tahminin doğru çıkmayacak sanırım. Çünkü ihtiyarlayacağımı kim söyledi. Hep genç kalacağım.”* yazmıştı. Yaşayarak hep genç kalmak; zulme, haksızlığa hep aynı heyecanla karşı çıkmak ümidiyle…