Muktedirin çok, liderin az olduğu bu dünya çocuklarını her gün biraz daha üzüyor. Antik çağdan günümüze insan kendi türüne çeşitli gerekçelerle haksız savaşlar açtı. Yağmaladı, köleleştirdi, kan akıttı. Milenyuma geldi. Sömürünün, köleliğin giysisini değiştirdi. Savaş oyunlarını sürdürüyor. Tolstoy’un Savaş ve Barış adlı romanının sonsöz bölümü okurlarını tek bir nedene bağlı olamayacağını dile getirdiği kitlesel hareketler ve yazılan-yazılmayan tarih üzerine düşünmeye sevk eder.Doğada ve bilimde olduğu kadar toplum çözümlemelerinde de mekanizma farkındalığına dikkat çeker. Bir makinenin işleyişindeki aksamayı kavrayabilmemiz adına verdiği ‘yonga’ ve ‘küçük aktarma dişlisi’ örneğini romanı okuyanlar hatırlayacaktır. İktidar kavramını ve muktedirleri yorumlarken onların kitlelerle ilişkisini gözlemlemeyi ihmal etmez.Bir muktedirin yaşam öyküsünden çok daha görkemli öykülere sahip olan sıradan insanlar vardır ve bu gerçeği belki de en iyi edebiyata gönül verenler bilir.

Yazgı ya da iradenin oldurup-olduramadıklarıyla ilgili yazılmış her güçlü öykü, acı gerçeklerin sarsıcı etkilerinden okurunu korur. Zihinlerde duygu ve davranış olgunluğu yaratır. Cesaret kazandırır. Gençlerin akıl ve vicdanına açık yüreklilikle seslenen iki kitaptan bahsetmek istiyorum bugün. Gönül gözü açık, gözlem gücü yüksek, biri geçmişi, diğeri günümüzü aydınlatan iki cesaret takviyesinden…

GÖZYAŞI GÜNÜ, Martin Luther King’in eşi Coretta ScottKing anısına verilen ödül ile onurlandırılmış bir kitap. Yazarı Amerika’nın en saygın öğretim üyelerinden biri. Hikâye, kurgusundaki sağlamlıkla dikkat çekiyor. Okurlarına, karakterlerinin iç seslerini dramatik ve bir o kadar yalın aktararak tarifsiz bir okuma lezzeti sunuyor.Amerika’nın en büyük köle açık artırması kabul edilen ve 1859’da Georgia’da, Pierce Butler’ın sahibi olduğu çiftliğin büyük ahırından gerçekleşen artırmanın öncesindeki ve sonrasındaki olayları anlatıyor.

Yazar, gerçek tanıkların izini sürerek, akademik kayıtlardan ve kişisel anılardan derlemeler yaparak gerçeğe edebiyatın büyüsünü katmış. Efendi Butler, iki kızı, kölelik karşıtı eşiFanny, efendinin birlikte büyüdüğü sadık baş köleleri, onların küçükkızı Emma, köle taciri ve diğer bütün karakterler kitabın başında okura tanıtılıyor. Yağmurun “keder gibi şiddetli” yağdığı bir günde çiftlik evinin içindeki sessiz gerilime şahit oluyoruz. Ahırın içindeki hüznü duyumsuyoruz. Aynı zamanda bölümler arasında geleceğegidiyoruz. Yaşlanan efendiler ile kölelerini, olgunlaşan küçük hanımları, kölelik karşıtı beyaz adamları dinliyor ayrımcılık, sevgi, aidiyet, minnet, isyan ve dostluk üzerine zaman içinde değişen – değişmeyen düşüncelerini okuyoruz. Bizimle konuşan karakterlerin çelişkileri aslında insanlığın çelişkileri…

hikayesini-anlatamayanlar-984759-1.
GÖZYAŞI GÜNÜ
Can Çocuk
Yazan: Julius Lester
Resimleyen: Mustafa Delioğlu
Çeviren: Ayça Sabuncuoğlu

Özgürlük, bir efendinin himayesinde barınma kaygısından uzak ömür tüketmek midir yoksa beyaz adamın yasalarla pekiştirdiği “köle avı” riskini göze alarak adsız, harfsiz, kimliksiz yola koyulmak mı? Kitap katlanılması zor acıların ancak sözcüklerle gerçeğe yakın anlatılabileceğinin altını çiziyor. Tarihi kayıtlardan birebir kitaba aktarılan açık artırma ‘insan fiyat listeleri’utancın boyutlarını gözler önüne seriyor. Bir kölesahibini seçebilir mi? En yakın arkadaşı satılırsa insan ne hisseder?

Beyni, kasları, doğurganlığı için satın alınan insanların iç seslerini dinleme, “ağaç kabuğu gibi ifadesiz” yüzlerine bakma cesaretini gösterebilmeliyiz. Öyküdeki sevgi, aşk, aile, dostluk ve vefa dokunuşları bize yardımcı olacaktır. Dünyanın daha iyi bir yer olması için çabalayanların ümitli şarkısınıayaklar altına alınan insanlık onuruna mırıldanabiliriz.

Köle kimdir?Kim kimin kölesidir? “Uygarlaştırmaya yardımcı olmak” gerekçesi karanlık bir gerekçe değil midir? Hala aramızda “Kölelik üzerine kurulan bir toplumun en yüksek uygarlık” olduğunu düşünen birileri olabilir mi? Bay Butler dünyaya nasıl veda edecek? Beklemediği bir anda satılan küçükEmma yaşlı bir kadın olarak okura dünyanın neresinden seslenecek?Sanmak ile olmak, gitmek ile kalmak ‘şüphesiz’ ve ‘belki’nin salıncağında sallanırken kitabı kitaplığınızın özel bir köşesine yerleştirebilirsiniz. Binlerce değil milyonlarca okura ulaşmasını dilediğim öykü yazarının ifadesiyle “hikayelerini kendileri anlatma fırsatı bulamayanları gerçek kılma çabasının bir yenisi.” Üstünde barış güvercinlerinin uçtuğu “düşmanlıktan kardeşliğe”uzanan siyah bir gözyaşı denizi.

OLMAYAN ŞEYLER, romanlarıyla tanıdığımızyazı eğitmeni Füsun Çetinel’inilk öykü kitabı. Yazar ilkgençliğin türlü hallerini; isteklerini, imkansızlıklarını, yüzleşmelerini, tecrübesizliğinive kaygılarını toplumun farklı kesimlerinin yaşantılarından kesitlerle aktarıyor. Olağan gündelik davranışlar ve diyaloglar birden sıra dışı bir düşüncenin parçası haline gelebiliyor. Gülümsetirken bile okuruna derinleşme inisiyatifitanıyan farklı bir aurası var kitabın. Kafka’yı, AgathaChristi’yi, Kâtip Bartleby’i hikayelerinin anlam atmosferine ustalıkla yerleştiren yazar, insanları mekândan ve imkândan soyutlayarak bir iç seste eşitliyor. Midye kabuğunda fırsat eşitliğini, otobüs koltuğunda kör şiddeti, kaçan adağın peşindetoleransı anlatıyor. ‘Ben’i, ‘biz’i, ‘öteki’yi, yolu, yolcuyu, kadını ve erkeği dikkatle izliyor.Lise sıralarından üniversiteye, mezuniyet balosundan ilk iş görüşmesine hatta düşlenen fakat terse düşen gönül işlerine uzanıp yaşamın ayrıntılarını dokuyor. Kitapta okuru, “Korkunun Rengi”nde, “Son Durak C’nnettepe”de, “PeraPalas Oteli”nde, trende, otogarda, “Lüzumsuz Ada”da, Kurabiye Hanım’ın hırlamasında, siyah labradorun iştahında, kızarmış patlıcan kokusunda dolaşan, olan ve “Olmayan Şeyler Hakkında” yazılmış on beş etkileyici hikâye bekliyor.

hikayesini-anlatamayanlar-984758-1.
OLMAYAN ŞEYLER
Günışığı Kitaplığı
Yazan: Füsun Çetinel
Editör: Müren Beykan

Tarihe tanıklık edenlerin, kendi hikâyesini anlatamayanlara borcu var. Bu borcu edebiyatçılaryüzyıllardır gösterişten uzak ve barışçıl bir biçimde kapatıyorlar. Ne yazık ki savaşlar bitse de yenileri başlıyor. Farklı coğrafyalardaki acılara başkasının derdi gözüyle bakanlar, burun kıvırıp yok sayanlar geleceklerini her gün biraz daha tehlikeye atıyor. Dünya bugün yine savaş tacirlerini sevindirip çocuklarını üzüyor…