Google Play Store
App Store

Geçtiğimiz hafta iki çok önemli görevden alınma/ayrılma yaşandı: Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk ve Yükseköğretim Kurulu-YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç.

Resmi Gazetede yayınlanan kararnameye göre, Selçuk, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’dan görevden “affedilmesini” istemiş ve bu isteği anında “kabul” edilmiş. Doğrusu, ayrılma sürecinde Bakan Selçuk’un kişiliğinin bu kadar önemsizleştirilmiş olması bu dönemin yönetim anlayışında, bakan da olsa, bir insana verilen değeri(!) bir kez daha çok iyi özetliyor.

Bu ikilinin görevlerinden ayrılmalarından hemen sonra üniversite kontenjanlarının artırılması ise iktidarın bu ülkenin eğitimini ne kadar bilim dışı yönettiğinin son bir göstergesidir.

ASIL SORUNLU NOKTA: BİLGİYE BAKIŞ

AKP’nin gerçek düşünsel niteliğini bir türlü anlayamayan çevreler, Prof. Dr. Selçuk’un Bakan yapılmasını, anımsarsanız, büyük ümitlerle karşılamışlardı. Sonuç neden bir büyük düş kırıklığı oldu?

Bu sorunun asıl yanıtı, bilimsel bilgi anlayışındaki farklılıkta, daha doğrusu çelişkide yatıyor.

Selçuk, “bilgi kuramı” konusunda şöyle diyor: “Geleneksel öğretimde asıl olan ‘ne biliyoruz?’ sorusudur. Bilgi kuramında ise ‘nasıl biliyoruz?’ sorusu esastır… Fikirlerimizin kanıtını göstermemizi sağlayacak yöntemleri bize öğretir. Böylece kuramla kanıt, muhakemeyle hakikat arasındaki ilişkileri öğrencilerin sorgulaması sağlanır” (Karar, 20 Mayıs 2019). Selçuk, burada asıl konuya, bilgilerimizin kaynağı konusuna, girmiyor, sorunun çevresinde dolaşıyor.

Eğer kapsamlı bir biçimde ele alınırsa görülür ki şu alıntı AKP’nin bilgiye bakışını tam olarak özetliyor: “İslam dininin çok güçlü bir varlık bilinci ve bu bilinçten kaynaklanan bir bilgi ve değer dünyası vardır…(ki) vahyi bilgiyi mutlak bilgi olarak kabul eder (Bilge, Muhittin, Dini, Tarihi, İdeolojik Boyutlarıyla İslamcılık, Ankara Binyıl Yayınevi, 2015.s.88-89).

Niteliği gereği, örneğin, Evrim Kuramını bu ülkenin ders programlarından çıkartan bu “mutlak” bilgi anlayışında, verilen bilgi ile ilgili kanıt göstermeye, yanlış bulmaya, tartışmaya ve sorgulamaya yer yoktur. Oysa çağımızda geçerli olan ve Selçuk’un da savunmaya çalıştığı bilgi anlayışına göre gerektiğinde “yanlış” olduğu kanıtlanabilir olan bilgi bilimseldir.

Doğrusunu isterseniz, bu satırları yazarken içimden, yalnızca, “olmazdı Ziya Bey” demek geçiyor!

“EMROLUNDUĞUN GİBİ”

Hoşça kalın açıklamasında beş kez “ahlak” vurgusu yapmaya büyük özen gösteren Saraç: “Eğilip bükülmeden, gücümüz nispetinde ‘Emrolunduğun gibi dosdoğru ol’ ilkesini unutmadan her türlü icraatta doğru olanı aradık” diyor.

Bu konuları bilen saygın gazeteci-yazar Taha Akyol’un yorumuna göre: “Bu ifadeyle Kuran-ı Kerim’in ‘dosdoğru ol’ şeklindeki ahlaki ilkesine referans yapan Saraç, YÖK Başkanlığı görevinde ‘aklın ışığı altında, bilimsel zeminde hareket etmeye özen gösterdiğini’ belirtiyor” (Karar 10 Ağustos).

Alınan “emirlerin kaynağı” böyle yorumlansa da, burada, “doğruluğun” “yalnızca” “Emrolunduğun gibi” deyimi ile nitelendirilmesi önemli bir sınırlamadır. Çünkü doğrunun önemli bir kaynağı da emir değil, bilimsel olarak kanıtlanmış olmasıdır. Saraç’ın anlayışında bu bilgi-doğru bağı kayboluyor; “aklın ışığı altında” denilmesi da durumu düzeltmeye yetmiyor.

Genel olarak ülke eğitiminin ve onun içinde YÖK’ün kurumsal yapısının bozukluğunun yeni bir kanıtı, Saraç’ın ayrılmasından “hemen” sonra, yükseköğretim giriş barajlarının Temel Yeterlik Testi-TYT’de 140’a; Alan Yeterlilik ve Yabancı Dil Testlerinde de 170’e düşürülmesinde ve böylece yaklaşık bir milyon dolayında öğrencinin yararlandırılmasında görüldü. Hiç kuşkusuz, tek başına alınırsa, daha çok sayıda öğrencinin yükseköğrenim olanağı bulması olumludur. Ancak, tüm bundan önceki örneklerinde olduğu gibi, bu uygulamada da, gerekli ön hazırlıkların bilimsel bir yaklaşımla yapıldığı öne sürülemez. Bu durum, aslında, bu ülkenin bilim kurumlarının kendilerinin de ne kadar bilimsellikten uzaklaştırıldıklarının son bir kanıtıdır.

Bu iki alınma/ayrılma bir kez daha kanıtlıyor ki, eğitimdeki çöküntünün gerçek nedeni bilimden her gün biraz daha uzaklaşılmasıdır.