Referandumda oyları belirleyecek iki dinamikten ilkinin, oy verecek kişinin ona sorulan soruyu nasıl anlayacağı olacağı, geçen hafta tartışılmıştı. Oyu belirleyecek...

Referandumda oyları belirleyecek iki dinamikten ilkinin, oy verecek kişinin ona sorulan soruyu nasıl anlayacağı olacağı, geçen hafta tartışılmıştı. Oyu belirleyecek ikinci ve daha önemli dinamik ise iktidarın ne dediği olacaktır.
İktidar, evet oyu verin derse ve evet propagandası yaparsa, toplumun tutumu ne olur?
1961 Anayasası için yapılan referandumundan sonra, Türkiye’nin son otuz yılında üç referandum deneyimi var. İlki 12 Eylül Cuntası’nın Anayasasına “evet oyu verin” talimatıyla yapılan oylama ve ikincisi 1987 yılında yine aynı Cunta’nın siyasi yasak koyduğu ve geçmişin müsebbibi olarak gösterdiği ‘eski liderlere” siyasi yasağın devam edip etmemesinin oylandığı referandumlar. Bu iki oylama birbirinin tam tersi sonuçlanmıştı. Cuntanın ‘evet’ emrine yüzde 92’yi bulan oranda uyan toplum, sadece 5 yıl sonra aynı cuntanın kararını az bir farkla da olsa lağvetmişti. Hemen ardından yerel seçimlerin öne alınıp alınmamasının sorulduğu 88 referandumundan ise açık farkla ‘hayır’ oyu çıkmıştı.
Bu dört referandumda toplum iktidarın vermesini beklediği oyu iki kez verdi, iki kez ise iktidara hayır dedi.
İktidarın emrine uyduğu iki referandumda Anayasa ile ilgiliydi ve askerî darbe sonrası yapılmıştı. Bir anlamda silahlı bir gücün emri söz konusuydu. Özellikle 82 Anayasası’nın oylandığı referandum tam anlamıyla silahlı askerî cuntanın emir komutası altında olabilecek en anti-demokratik koşullarda gerçekleştirilmişti.
İktidarın emrine karşı çıkılan referandumlar ise görece demokratik koşullarda ve askerî güç tehdidi olmadan yapılmıştı.
İktidarın emrine uyulan ve karşı çıkılan referandumların toplum tarafından nasıl anlamlandırıldığı önemli bir sorudur.
Silahlı iktidar gücünün emrine koşulsuzca uyan ama silahsız ve en azından demokratik olduğu iddiasındaki iktidarın emrine ise karşı çıkan bir toplum var karşımızda.
Silahlı iktidar bizatihi anti-demokratik ve zorba, silahsız iktidar ise kendi isteğini topluma onaylatarak gücünü artırmak isteyen muktedir olarak değerlendiriliyor olabilir mi?
Demem o ki, bu toplum açık zoru görünce boyun eğen, ama gücüne güç katmak isteyene de “dur bakalım” diyen, bir ortak ruha sahip olabilir mi?
Ben, toplumun böyle bir ortak ruha sahip olduğunu düşünüyorum.
Bu durumda önümüzdeki referandumun toplumun iktidarın gücüne değer biçeceği bir oylama olarak gerçekleşeceğini öngörmek olası görünüyor.
Eğer, toplum vereceği evet oyuyla iktidarın gücünü katmerlendireceğini düşünürse ya da oylamayı bu eksende anlamlandırırsa referandumdan hayır sonucunun çıkması tarihsel süreçle uyumlu çıkacaktır.
Bu coğrafyada kadim zamanlardan beri yaşayan insanlar her tür iktidara sadece kaba güç ve zorbalık altında boyun eğmiş, ama kendisinden güç talep eden hiçbir iktidarın da gücüne güç katmaya yanaşmamıştır.
Bu ruh halinin temel etkeni de yine kadim zamanlardan bu yana bu topraklarda mutlak gücü ele geçirenlerin her kim olurlarsa olsunlar, güçlerini toplumun zararına kullanmış, en azından o gözle görülmüş olmalarıdır.
Bu nedenle önümüzdeki referandumu toplum AKP iktidarının gücünü artırma olarak yorumlarsa hayır oyu verecektir, hem de sanılandan çok daha büyük bir oranla.
İktidar ve güç kavramlarının oylanacağı bu referandumun beklenen bu sonucunu bozabilecek en önemli değişken ise referandumun boykot edilmesidir. Boykotun sadece iktidarın işine yarayacağı yani evetleri göreli olarak çoğaltacağı açıktır.
Bu bağlamda iktidar ve karşıtlarının, önümüzdeki iki ay boyunca topluma “bana güç ver” ve “verirsen çok güçlü olup seni ezecektir” tartışmasını yapacakları söylenebilir. Bakalım…