İçi çürüyen bir ağacı ne kadar süslerseniz süsleyin onu baharda yeşertemezsiniz. Türkiye’deki mevcut iktidar da uzun bir müddettir içten içe çürüyor. Güç gösterileri, şaşaalı törenler ve daha nicesi, çoktan defnedilmesi gereken bir ölüyü diriltme seanslarının ötesine geçemiyor. İktidarın dümen suyuna giderek ün ve servet sahibi olan zevatın bir bölümü bu gerçeğin farkında. Saray rejiminin tıkandığını, işlerin sarpa sardığını artık açıkça dile getiriyorlar. Taraf değiştirenler artıyor, şimdilik “yerinde” duranlar ise yeni formüller arayışında. Kimi Çankaya’ya dönmüş “tarafsız cumhurbaşkanı” istiyor, kimi yarı başkanlık lafları ederek yumuşak geçiş öngörüyor. Ortak noktaları, başlaması muhtemel “yeni” dönem için şimdiden siyasi yatırım yapmak istemeleri. Şayet iktidar el değiştirirse “biz söylemiştik” diyerek konforlu koltuklarını güvence altına alabileceklerini düşünüyorlar.

Erdoğan’ın etrafındaki küçük bir grup ise onun fiziki varlığının arkasına sığınarak ve sistemi aynen koruyarak bir süre daha muktedir olmanın hayalini kuruyor. Amaçları AKP Genel Başkanı’nın bir 5 yıl daha cumhurbaşkanlığı yapabilecek güce sahip olduğunu “içeriye” ve “dışarıya” kanıtlamak. Erdoğan’ın özellikle genç kuşaklarla bağlantısının zayıfladığı, geleneksel seçmen tabanındaki erozyonun gözle görülür hale geldiği, Batı basınında kendisine dair sağlık sorunu şayialarının yükseldiği bir dönemde, İletişim Daire Başkanlığı merkezli yeni bir imaj kampanyası başlatılmış durumda. Erdoğan’ı kâh kedi severken kâh gençlerle basket oynarken gösteren fotoğraf kareleri ve videolar, iktidar kanadının kaybettiği psikolojik üstünlüğü “sağlıklı” ve “diri” lider imajı ile unutturma çabasının bir yansıması. Ancak kampanya dışındaki görüntüler farklı bir gerçeğe işaret ediyor.

“Barınma sorunu yok”, “özgürlük sorunu yok”, “geçim sorunu yok”, “ekolojik sorun yok”, “Kürt sorunu yok” vb. diyerek mevcut toplumsal ve siyasal problemlerin hepsini yadsıyan bir lider profilinin sırf propagandif faaliyetlerle gençler başta olmak üzere geniş halk kesimlerini ikna etmesi artık pek olası değil. AKP Genel Başkanı’nın hâlâ bir kitlesinin var olduğu doğru; ancak o kitlenin kendisini seçimlerden galip çıkaracak güçte olduğu şüpheli. Sürekli muhalefet kimi aday çıkaracak diyerek suları bulandıran iktidar blokunda Cumhur İttifakı’nın CB adayına dair bir B planının hazırlanıp hazırlanmadığı ise bilinmiyor.

Muhalefet cephesinde 6 partinin ortak mesailerini hızlandırmalarını ve güçlü parlamento, bağımsız yargı ve tarafsız cumhurbaşkanı üzerinde mutabık olmalarını, AKP ve MHP yönetimi endişeyle takip ediyor. İktidarın CHP, İYİ Parti ve Saadet’i içeriden bölme taktiği tutmadığı gibi Millet İttifakı’nı parçalamak için yaptığı hamleler de boşa düştü. HDP’nin tutum belgesi ise onun Saray rejimi karşısında aldığı pozisyonu koruduğunu gösterdi. Ötesinde HDP, her ne kadar Millet İttifakı’nın dışında kalsa da onu siyaseten zor durumda bırakacak hamlelerden kurumsal olarak uzak duracak gibi görünüyor.

Rüzgârın muhalefet lehine dönmüş olmasına rağmen milyonlarca insan iktidar değişiminin gerçekleşmesi konusunda şüphe duymaya devam ediyor. Seçimler “olağan koşullarda” gerçekleşecek mi, adil bir seçim yapılabilecek mi, YSK başta olmak üzere iktidarın etki alanına giren kurumlar ne yapacak vb. gibi soruların hepsi birer vehim ürünü değil, aksine tecrübeyle sabit kaygıların bir neticesi. Muhalefetin bu sorulara “oylarınıza sahip çıkacağız” dışında verdiği bir cevap yok. Hâlbuki sandık öncesinde ve sonrasında sürece sahip çıkmanın ilk koşulu, yüzünü toplumsal muhalefete dönmek, toplumsal muhalefetin taleplerini duymak, onunla organik bir ilişkiye geçmek. Meclis muhalefeti bunu bilinçli bir biçimde tercih etmiyor; çıkışı aşiret ağalarıyla diyalogda, eski AKP’liler ile müzakerede arıyor.

Dağınık toplumsal muhalefet ancak ortak bir politik çizgide buluşabildiği ölçüde kaygılı geniş halk kesimlerinin değişim arzusunu kurumsal siyasetin gerçek gündemi haline getirebilir. Bu politik hat laik, kamucu ve anti-emperyalist niteliklerle donatılmış bir kurucu sürecin taşıyıcısı olarak demokrasinin derinleşmesine olanak tanıyabilir. Şunu unutmayalım, kitleler ne yeni bir Erdoğan tipi lider arıyor ne de Saray rejiminden kurtulurken eskiye dönmeyi istiyor. Aksine toplumsal tabanda örülmüş, teknokrat soğukluğunun ötesine geçmiş ancak anayasal olarak güvence altına alınmış yeni, sahici, halktan yana bir siyasal düzen talep ediyor.