Yıllardır, sayısız uygulamalarının da kanıtladığı gibi, AKP iktidarının Atatürk adıyla, görünür bir biçimde ve bitmek bilmeyen bir sorunu var. 

Atatürk adını silmekle başlayan bu tutum, zamanla bu adın içerdiği “değerleri yok etme” eylemine dönüşmüş bulunuyor. 

Bir kez daha anımsatalım; bu değerler, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, kurumlaşma, laik, bilimsel eğitim, kadın erkek- eşitliği, bilimsel araştırma özgürlüğü ve çağdaş üniversite; ülkede ve dünyada barış olarak özetlenebilir. 

 AKP iktidarı, siyasi ortakları ve diğer destekçileri birlikte,  var güçleriyle, insanlığın gelişmesinin de temeli olan “değerlere”  karşılar. 

AKP destekçisi olmayan ya da olmadığını öne süren “partilerin” ve kişilerin bu gerçeği -artık- görmeleri gerekir. 

İktidarın bu tutumu, geçen hafta, biri ülke içinde, diğeri de dışarıda olmak üzere iki sonuç verdi. 

STADYUM VE HEYKEL 

Ülke içinde, AKP iktidarı, Atatürk’ü silme işlemini, diğer tüm alanların yanında,  stadyum adlarında yaptığı çok sayıda değişiklikle de kanıtlıyor. 

İktidarın, on yıllardır, kimilerinde yarım yüzyıla yaklaşan bir süredir,  kullanılan Atatürk adını sildiği stadyumlar şunlar: Antalya, Afyon, Konya, Bursa, Sakarya, Antakya, Kayseri, Rize, Giresun, Eskişehir ve Elazığ. Bunlara, 82 yıl hizmet verdikten sonra 2018’de yıkılan “gençliğin ve sporun” simgesi Ankara 19 Mayıs Stadyumu da eklenmelidir. 

Geçen hafta stadyum adı konusunda silme yerine  “yaşatma” anlayışı geçerli oldu. Fenerbahçe Spor Kulübü-FBSK Başkan Ali Koç, yönetimi ve üyeleri, kulübün, bugüne dek Cumhuriyet’in değerlerine verdiği büyük önem doğrultusuna uyumlu bir tutumla  “mabet” de denilen asıl stadyumuna Atatürk adını verme kararı aldı. 

İktidarın “kendisinden olmayanlara neler yaptığının” çok iyi bilindiği bir ortamda, alınan bu karar, çok cesurca, olumlu ve anlamlıdır. Yukarıda özetlenen değerlere düşmanlığın giderek açıklık ve keskinlik kazandığı bir ortamda, FBSK kararının kutlanarak alkışlanması gerekir. 

Eklemek gerekiyor; FB yönetiminin aldığı Cumhuriyet değerlerinin simgesi olarak yıldızlaşan Dünya ve Avrupa Kadın Voleybol şampiyonu olan  Ulusal takımın kaptanı Eda Erdem Dündar’ın heykelini dikme kararı da başlı başına   ayrı bir övgüyü yaşanmakta olan “pek çok nedenle” fazlasıyla hak ediyor. 

ÜYELİK DEĞİL, İŞBİRLİĞİ! 

Cumhuriyet değerlerinin AKP iktidarı tarafından silinmesinin ülke için çok yıkıcı bir örneği geçen hafta yaşandı. 

Avrupa Parlamentosu (AP), Türkiye (2022 yılı) raporunu kabul etti. Buna göre, Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin "mevcut koşullar içinde" yeniden başlayamayacağını, bunun yerine daha “gerçekçi” bir “işbirliği için” çalışılmasını önerdi. Gerekçe olarak da, “demokratik gerileme artarak sürüyor” denilerek,  Türkiye’nin “temel hak ve özgürlükler” ve “hukukun üstünlüğü” konularındaki yetersizliği ve AİHM kararlarına uymaması gösterildi. 

Bunlara, devlet kurumlarına gerek “insanları”  işe almadaki insanlık dışı kayırmacılığı ve gerekse “mal ve hizmet satın” almada yandaş sermayenin korunup kollanması ya da tek kişiye bağlı “denetimsiz” bir devlet yönetiminin varlığı da kolayca eklenebilirdi.    

Bir kez daha anımsatmakta yarar var: Türkiye, Cumhuriyet değerleri çerçevesinde gerçekleştirmiş olduğu “hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü” ile II. Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan önemli kurumsal yapılardan biri olan Avrupa Konseyinin çağrılı üyesi olmuş; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin hazırlanmasına katılmış ve o hakların korunması için kurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi-AİHM’e üye verme olanağı elde etmişti. 

Kuruluşu ile ilgili ilk basın açıklamasında 14 Ağustos 2001’de üstelik büyük harflerle “AB’ye  EVET” demiş olan AKP iktidarı, ülkeyi yaklaşık son 15 yıldır adım adım AB’den uzaklaştırıyordu. Ancak, iktidar, bu AB Raporuna kendisine iğne batmışçasına, çok sert tepki gösterdi.  Önce, Dışişleri Bakanlığı Raporu “akıl dışı” buldu;  sonra da yeni Adalet Bakanımız-bu arada belirteyim, yeni bakanların çoğu tam bir AKP militanı- Raporu “haksız, temelsiz, hezeyanlarla dolu” olarak nitelendirdi. Ve bakan ekledi, “yaptığımız reformlar, insan hakları ve hukuktaki gelişmeler” görmezden gelindi. 

Avrupa Birliğinin yaptıklarının, yukarıda sözü edilen Raporun da,  “kurumsal” bir çabanın sonucu olduğu, çok derinlemesine araştırmalara; tüm ilgili çevrelerde özgürlük içinde tartışmalara ve bilimsel çalışmalara, kısaca akla dayandığı bilinir; asıl akıl dışı olan, onları akıl dışı ve hezeyan olarak nitelendirmektir.  

Kendi içinde stadyum adlarında bile ayrıştırılan Türkiye, eşzamanlı olarak Cumhuriyet’in değerlerinden ve Avrupa Birliği üyeliğinden de hızla uzaklaşıyor. 

AKP’ye muhalefet edeceklerin de bu partinin Cumhuriyet değerlerine karşıtlığını “artık” doğru okumaları gerekir.