Bizim sosyal medyaya kendimiz hakkında bıraktığımız malumat ve ilişki yığını internet öncesi dünyada çok değerli bilgiydi. Bu bilgi bizden gizli toplanırsa buna fişleme adı verilirdi. Fişleme yığınında her konu hakkında ne gibi görüşlerimiz olduğu, hangi siyasi görüşe yakın durduğumuz, kimlerle ilişki kurduğumuz gibi bilgiler olurdu. Görüşlerini açıkça yazan ve bununla ilgili üretim yapan insanlara da aydın denirdi. Aydın olmanın sorumluluğu, aynı zamanda bedel ödemeyi göze almış olmak demekti.

İnternet ve sosyal medyayla birlikte işler değişti. Herkes her konuda ne düşündüğünü özgürce ifade ediyor ve bir tartışma ortamının içine düşüyordu. İlk zamanlar bunun demokrasiler için harika bir şey olduğu fikri yaygındı. İnternet insanlığı iyiye, güzele götürüyordu. Bu görüş sosyal medyanın ana akım olmasıyla terse döndü. Şu anda bilgi kirliliğinden, yalan haberden, hakaretten, tacizden ve sosyal medya paylaşımı nedeniyle tutuklamalardan söz ediyoruz.

Geçen haftaki yazıda yasaklamanın olanaksızlığına kullanıcıların alternatifsizliği ve ekonomik boyuttan bakmış, muhalefetin tavrının da eksik olduğuna değinmiştim. Bu haftaki Köşe Vuruşu’ndaysa sosyal medyanın iktidarlara sağladığı faydalara odaklanmak istiyorum.

ŞEFFAFLIK BİR İDEOLOJİDİR

Güney Koreli kültür kuramcısı Byung-Chul Han “Şeffaflık bir ideojidir” diye söze başlıyor Şeffaflık Toplumu (Metis Yayınları, 2017) kitabında. Şeffaflığın neoliberal bir aygıt olduğuna değindikten sonra da “sınırsız özgürlük ve iletişimin” topyekûn bir kontrol ve gözetime dönüştüğünü tespit ediyor. İşte bunlardan yola çıkarak da “dijital panoptikon” benzetmesi yapıyor. Panoptikon, 18. ve 19. yüzyıllar arasında yaşamış ünlü düşünür Jeremy Bentham’a ait bir hapishane projesi. Hiçbir zaman gerçekleşmemiş bu projeye göre hapishanenin şekli sekizgendir ve ortasında bir gözetim kulesi vardır. İnceliği şuradadır; kuleden bütün hücreler görünür ama hücrelerden kule görünmez. Kulede hiç kimse olmasa bile mahkûmların her an izlendiklerini düşünmesi önemlidir. Çünkü böylece kendilerini belli düzeyde otokontrol altında tutacaklardır. Byung-Chul Han’a göre şu anda yaşadığımız tam bu açıdan bir özgürlük sömürüsü. Çünkü kendi arzumuzla her şeyi açık ediyoruz ve dijital panoptikonla aktif bir işbirliğine giriyoruz. İşte bu sebeplerle çoğumuzun olumlu bulduğu şeffaflık artık bir ideoloji. Ayrıca daha fazla enformasyon ve iletişim de üretkenlik hızında artış anlamına geliyor. Bu da neoliberalizm için önemli bir değer.

VERİYE SAHİP OLMAMANIN ENDİŞESİ

Burada iktidarların asıl derdi, bu kontrol mekanizması için önemli olan büyük veriye tam olarak sahip olmamak. Yüzeyde olan biteni görüyorlar ancak bir de buzdağının görünmeyen kısmı olan kümülatif veri var. Bu veri sosyal medya devlerinin elinde. Bunu sadece Türkiye’nin bir sorunuymuş gibi tartışmak yersiz. Çünkü bütün ülkelerin ortak sorunu. Basit kullanıcının ikilemiyse şu: Bu verinin kaderinin bir şirkette mi olmasını tercih edersiniz yoksa devlette mi? “Bu iktidarda olacağına bir şirkette olsun” diye kolayca hüküm verenlere rastlıyorum. Ancak söz konusu şirketlerin o veriyi başka ülke ve odaklara satma olasılığı ne olacak? Kaldı ki önümüzde 2016 Amerika seçimlerinin kaderinin, sosyal medyadan toplanan veriyle Rusya’dan yapılan manipülasyonla değiştirdiği konusunda güçlü iddialar var. Amerika’nın başına Trump gibi birini saranların Türkiye’ye neler yapacağını düşünmek bile istemem.

BİZE DÜŞEN

Elbette burada “yasaklansın daha iyi olur” demiyorum. Bunu diyemediğim için kişisel olarak da sosyal medyadan vazgeçemiyorum. Çünkü bu artık neredeyse sosyal hayattan da iş hayatın da tecrit anlamına geliyor. Buradayız ve belki bu yazıyı bile sosyal medya üzerinden tıkladığınız bir linkle okuyorsunuz. Geçen hafta bu dijital panoptikonu erken fark eden Çin devletinin yarattığı alternatiflerden de bahsetmiştim. Türkiye’nin açmazlarından biri de bu. Sosyal medya yasaklansa hem tepki olacak hem de büyük avantajları olan şeffaflık toplumundan büyük ödün verilecek. Ayrıca bu saatten sonra “yerli ve milli” sosyal medya diye bir şey kurulsa büyünün bozulacağı ortada. Bu yüzden dünyadaki her devlet gibi Türkiye de sosyal medyadan kolay kolay vazgeçemez. Ancak basit kullanıcılar olarak bizler, bu şeffaflık toplumu üzerine biraz daha düşünsek iyi ederiz.