İktidar ve ana muhalefetin İstanbul Belediye Başkan adaylarını açıklamalarıyla birlikte yerel seçimler gündeme oturmuş oldu. İktidarın 2018-2023 yılları arasında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olarak görev yapan Murat Kurum’u İstanbul için aday göstermesi iktidar açısından tutarlı bir adım olurken İstanbul’da yaşayan ve insanca yaşanabilir bir kent için çabalayan kentsel muhalefeti oluşturan bizler açısından kent suçlarının bilançosunu hatırlatan bir kabusu hortlattı.

Şüphesiz ki İstanbul seçimleri yalnızca İstanbul’u değil, tüm ülkeyi ilgilendiriyor ve bu durum mücadelenin önemli bir eksenini oluşturacak. Bu açıdan bakıldığında kentsel muhalefetin hafızası da İstanbul’u aşıp tüm ülkeye çoktan yayıldı bile. Zaten ne Kurum’un yarattığı kentsel ve ekolojik tahribatlar İstanbul’dan ibaret ne de iktidarın diğer illerden aday gösterdiği kişilerin bu bağlamda geçmişi daha iyi. Ama biz şimdilik Kurum’a ve İstanbul’un gündemine bakalım. Yerel seçim ve köy ve beldeleriyle kırsal alanın ihtiyaç, beklenti ve göstergelerini de bir başka yazının konusu olarak buraya not düşelim.

∗∗

İstanbul’un tüm ülkeyi ilgilendirmesi demek değil ki İstanbul’un kendi gündemleri, ihtiyaçları ikinci planda kalacak. Bunu yaparken Kurum’un Bakanlık dönemi tutumlarını da yarının siyasetine alamet olarak alacağız elbette. Bu bakımdan, örneğin gittikçe derinleşen yoksulluk karşısındaki tutumları İstanbul’un yarını için çok önemli bir ölçüt. Sonuçta yoksulluğu geçtiğimiz dönemde eriyen gelirlerin yanı sıra kentsel ölçekte artan maliyetler özelinde ele aldığımızda İstanbul’un öncelikli sorunlarının başında geldiğini söyleyebiliriz. Bu bağlamda eğitim, gıda, sağlık gibi birçok alt başlık ele alınabilir.

Ben şimdilik konut ve barınma sorununa bakacağım. Çünkü  konut ve barınma İstanbul yoksulluğunun önemli bir parçası.  Bunda AKP iktidarlarının konuyu rant güderek ele almasının payı büyük. On yıllardır İstanbullular depreme dayanıklı, nitelikli konuta erişim konusunda müteahhitlerle baş başa bırakıldı. Parası olanın güvenli ve nitelikli bir konuta erişebildiği, diğerlerinin kentin çeperine itildiği, zorla tahliyelerle sokağa atıldığı bir gerçeklik yaratıldı.

Geçtiğimiz dönemde Kurum’un İstanbulluların gündemine nasıl girdiğine baktığımızda gördüğümüz şey de yoksulun zorla tahliyesi. Fetihtepe, Tokatköy, Hacıhüsrev, Tozkoparan… AKP’li belediyelerin rant uğruna yoksul halkı yerinden etmeye çalıştığı “kentsel dönüşüm” anlayışının Kurum dönemindeki İstanbul’a yansımaları oldu. Daha sonra yüzlerce polisin insanları tahliye etmek için yığıldığı Tozkoparan’ı şöyle duyurmuştu Kurum: “kentsel dönüşüm düğümünü çözüme kavuşturuyoruz”.

∗∗

Okmeydanı’nda “asırlık hayallerinin gerçek olduğu” iddiasıyla yapılan kentsel dönüşüm için mahkemelerin yürütmeyi durdurma kararına karşı elektrik, su ve doğalgazı kesilen; haftalarca baskı gören, soğukta sokakta kalmıştı Fetihtepe halkı. Beyoğlu’nda ortalama kiranın 15 bin liraya vardığı bir dönemde bin 950 lira kira yardımıyla borca sürüklenirken Bakan temel atma törenine hazırlanıyordu. Tokatköy’de henüz hukuki süreç devam ederken elektriği, suyu, gazı kesilen halk, gaz ve tomalarla, kapısı kırılarak, göz altına alınarak evlerinden tahliye edildikten kısa bir süre sonra yine temel atma törenine gelmişti.

Bunlar son hazırladıkları rezerv alan düzenlemesi ile zorla tahliyeleri tüm İstanbulluların gündemine sokmaya hazırlanırlanırken geleceğe alamet almamız gereken örneklerin yalnızca birkaçı. Bu sırada, yazıyı yazdığım saatler itibariyle zorla tahliyeleri İstanbul’un yeni normali haline getirebilecek düzenlemeye itirazın son dakikalarına girdik. İtiraz dilekçesi verecek 120 vekil henüz çıkmadı. Geçtiğimiz aylarda zeytinlikler imara açılırken de Meclis’teki siyasi partilerden konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıyan olmamıştı… Velhasıl mücadele olmadan kazanım da olmuyor.