Dürüstlüğü bir meziyet olarak görmüyorum. Bu yüzden de bir seçimi kazanmak için oylarımızı çalanları, işçinin, memurun, emekçinin emeğini sömürenleri anlamıyorum. Koyu bir kadercilik ise var olmanın amacına aykırı.

Çok acayip günlerden geçiyoruz. 14 Mayıs seçim sonuçlarından sonra şaşkınlık, kırgınlık, üzüntü, öfke, çaresizlik ne ararsak var. Gerçi ben kendimi bildim bileli bir tuhaflıklar ülkesinde var olmaya çalışıyorum. Alışkın da olmam lazım bu duruma ama ne mümkün.

Sanırım daha önce de söz etmiştim kısaca da olsa. Çocukluğumda izciydim, sonra voleybol ve futbol takımlarında oynadım. Ardından da 40 senelik Gündoğarken tecrübesi. Hep birlikte hareket etmenin keyfi. Takım olmayı birey olmaya tercih etme. Yardımlaşarak, paylaşarak, var olma. Bölüşerek çoğalmanın mutluluğu. Bir kupayı, bir ödülü hep beraber kucaklamanın tarifsiz gururu. Sanırım bu paylaşma hissi siyasi görüşümü ve seçimlerimi de etkiliyor. Ben hâlâ iflah olmaz bir şekilde iyiden iyilikten, sevgiden yanayım. Dürüstlüğe hiç girmeyelim; zaten insan dürüst olmalı. Dürüstlüğü bir meziyet olarak görmüyorum. Bu yüzden de bir seçimi kazanmak için oylarımızı çalanları, işçinin memurun emekçinin emeğini sömürüp, alın terini çalanları hiç anlamıyorum. En kutsal din insanın vicdanıdır bence. Kadınları taşlayanlar, çocukları taciz edenler, yardım paralarını ceplerine indirenler, insanları domuz bağıyla öldürenler sevap işlediklerini sanarak mı yapıyorlar bunları? Bilmem ki. Ama eğer öyleyse durum sandığımızdan daha vahim. Zira yaradanın kötülükten yana olduğunu sanmıyorum. Dünyada bütün kötülükleri yapanlar da yaşayanlar da bizleriz. Korkanlar ve korkutanlar da.

SUSKUNLUK VE SORGULAMA

Japonya’daki 9 şiddetinde bir depremde kimse ölmeyip bizde 7.6 şiddetinde bir depremde onbinlerce insan ölüyorsa bunda suç kimin? Kader mi bunun suçlusu? Evrenin bu karmaşık yapısı  karşısında biraz tevekkül sahibi olmanın-yazgıya boyun eğmenin- bir zararı olmaz ama koyu bir kadercilik var olmanın amacına aykırı bence. Benim dinle olan ilişkim de tanrı inancım da hep sevgi bazlı oldu. Ölümden her insan gibi ben de korkarım ama bu dünyadaki yaşam felsefemi cehennem korkusuna göre değil, insan olmanın gerekliliğine göre kurmaya çalışırım. Bunu da cennete gidebilmek için değil öyle olması gerektiği için yaparım. Bu son seçim beni hem bir suskunluğa hem de bir sorgulamaya itti.

Ben gerçekten de sadece Türkiye’de yaşayanların değil, tüm dünyadaki insanların iyi ve mutlu olmasını isteyen biriydim. Ama artık bundan emin değilim. Zira bizlere çocukluğumuzdan beri iyi olarak öğretilen ne varsa yerini bambaşka fikirlere, boş inançlara bıraktı. Benim anladığım iyilik kavramıyla, bunu paylaşmak istediğim insanların iyilik kavramı birbirini tutmuyor. O zaman da yaptıklarım iyilik yerine geçmiyor. Ağzımla kuş tutsam özellikle aynı siyasi görüşte olmadıklarım tarafından anlaşılma ihtimalim sıfır.

SİYASET DEĞİL GERÇEKLİK

Mesela çocuklarımızın iyi bir eğitim alması, kadınlarımızın erkeklerle eşit haklara sahip olması, tarafız bir yargı, demokrasi, tek haneli enflasyon, alım gücümüzün artması, yolsuzlukların sona ermesi, istihdamın artmasını normal olarak herkes istemez mi? Binaların deprem şartları gözetilmeden yapılması, acil toplanma yerlerine gökdelenler dikilmesi, Kızılay’ın çadır satması niye tüm vatandaşlarımızın ortak itirazı olmuyor? Bunda bile, kendi çocuklarını, kardeşlerini, anne-babasını, eşini kısaca ailesini ilgilendiren bir konuda bile sırf iktidarla ters düşmemek için neden tüm bunlar görmezden geliniyor? Gerçekten de yanıtlaması zor. Ben yıllarca özellikle Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerimize yatırım yapılmamasını kıyasıya eleştirdim ve bugün Kürt Sorunu diye adlandırdığımız sorunun sebeplerinden birinin ekonomik eşitsizlik olduğuna dikkat çekmeye çalıştım. Bizim çocuklarımız büyük şehirlerde servislerle özel okullara gelip eğitim görürken, Doğu’da çocukların karda kışta yürüyerek okula gittiklerini ve tüm sınıfların bir odada eğitim almaya çalıştıklarını anlatmaya çalışırken siyaset yapmadım ki. Bir gerçekliği anlatmaya ve anlamaya çalıştım. Ama bütün bunlar devlet düşmanlığı ve solculuk olarak adlandırıldı. Sen müziğinle ilgilen ne anlarsın siyasetten denilerek hem yaptığım iş hem de kişiliğim küçük düşürülmeye çalışıldı. Bunun için -umarım geç kalmamışımdır- biraz kendime zaman ayırayım. Kalın sağlıcakla…