Türkiye’de kamu arazisini ve/veya binalarını bir şekilde kendi mülkiyetine veya kullanımına transfer eden idarecilerle karşılaşmak ne yazık ki olağandır. Fakat kendine tahsis edilmiş bu tür yerleri, kamusal yarar için terk eden idarecilerle karşılaşmak istisnai bir durumdur. Bugün bu istisna hallerin bir örneğine; İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bir kararına yer vermek isterim. Sayın İmamoğlu, 2019’da İBB Başkanı olarak seçildikten sonra, uzun yıllardır İBB Başkanlarına tahsis edilmiş, Florya’daki konforlu başkanlık konutunu hiç kullanmadan kamusal hizmetlere tahsis etti. Oysa kendisinden önceki İBB başkanları, İstanbul’un kaotik ortamından azade bu müstesna alanı tereddütsüz kullanmışlardı ve bütün o süreç boyunca bu mekân İstanbullulara kapalıydı.

Bahse konu konut alanının da içinde olduğu Florya, geçmişte de sivil ve resmi ilginin çeşitli biçimlerde konusu olmuştu. Mesela 17. yüzyılda padişahın bahçesiydi. 1920-21 yıllarında Mösyö Gruber’in deniz kenarında bir tesis yaptırmasıyla, şehrin denize girmek için ilgi çekici yerlerinden birine dönüşmüştü. Bu ilgi 1931’de Solaryum Plajı, 1934’de Küçük Plaj ve Haylayf Plajı, 1935’de Kız Kulesi Plajı, 1936’da Havuzlubahçe ile devam etmiş ve Florya, İstanbullular için tercih edilen bir eğlenme-dinlenme mekânına dönüşmüştü.

∗∗∗

Ama elbette Florya’ya yönelik ‘sivil’ ilgiden çok daha fazlası, resmi alandan gelmişti. Feridun Kandemir’in yazdığına göre bu ilginin en güçlü örneği, Atatürk’ün Florya’dan geçerken alana dair bir inceleme yapması ve imarı için karar süreçlerini başlatması olmuştu. Bunun sonucu olarak Florya’da Cumhurbaşkanlığı köşkü yapılmış; bunu hizmet birimlerinin inşası takip etmişti. Yine bu sürecin bir parçası olarak Florya Korusu’nun tesisi için ilk adım da 1936’da Prost’un kent ve ağaçlandırma planıyla atılmıştı. Bölgenin şiddetli rüzgârdan korunması ve eğlenme-dinlenme ihtiyacına uygun hale getirilmesi amacıyla Bakanlar Kurulu tarafından 17 Ekim 1937 tarihinde bir özel kararname ile Florya korusu oluşturulmuştu.

İşte bu korunun içinde kalan ve bugün Küçükçekmece yönünde giderken Marmaray hattının sağ tarafında kalan köşk ve diğer yapılar uzun yıllar boyunca İstanbul Belediye Başkanlarının konutu olarak kullanılmıştı. Görünüşe bakılırsa başkanlar bu nezih mekânda ikamet etmekten pek memnunlardı. Fakat bu gelenek İmamoğlu ile kırıldı. Yaklaşık 100 bin metrekarelik alan ve villalar 2019’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda, onun kararıyla İstanbul Planlama Ajansı (İPA) ofislerine dönüştürüldü. Depo, havuz ve hobi odası kamusal etkinlikler için yeniden işlevlendirildi. Kampüs yayalaştırılarak içindeki ulaşım bisiklet ve elektrikli araçlarla sağlanmaya başlandı. Bu dönüşümle 4 bin metrekare yeni yeşil alan kazandırıldı. Koru içindeki tüm yapılar, araştırmacılar ve öğrencilerin İstanbul’a dair çalışmalarına imkân sağlamak üzere yeniden düzenlendi. İPA Ders, İPA Dijital, İPA Film, İPA Atölye, İPA Sergi gibi programlarla İstanbul’un geleceğini yeni bakış açılarıyla tasarlamak isteyenlerin rahatça çalışabileceği bir araştırma merkezine dönüştürüldü. İPA bu arada bir de bir İstanbul Kitaplığı oluşturdu ve daha çok kent araştırmaları, mimarlık, şehir planlama gibi uzmanlık alanlarında 20 binden fazla basılı kitap bu mekânda toplandı. 

∗∗∗

Özetle uzun yıllardır İBB Başkanları için steril bir alan haline getirilen Florya, bugün büyük bir bilimsel araştırma-çalışma merkezi olarak işlev görüyor. Bu radikal ve büyük dönüşüm kentin çoğu bölgesinde kaderine terk edilmiş veya bir tür işgal edilmiş onlarca başka mekân ve alanının yeniden kente kazandırılmasının bir parçası olarak gerçekleşti. Şehirde kamusal yararı gözeten bu karar ve uygulamalar hiç kuşkusuz oldukça anlamlı ve değerlidir. 

Benim de İstanbul’un mekânsal-toplumsal tarihine dair çeşitli akademik etkinlikler nedeniyle zaman zaman ziyaret ettiğim İPA Kampüs mekânını her gördüğümde, Sayın İmamoğlu’nun bu kararının, bu ülkenin ve şehrin geleceği için tüm kamu yöneticilerine örnek olması gerektiğini düşünürüm ve umut ederim. Kamusallığın rant amaçlı proje ve politik kararlarla adeta kemirildiği bir zamanda, yeniden kamusallığa dönüş anlamına gelen kararlara o kadar çok ihtiyaç var ki. Toplumsal adalet talebinin bir parçası olarak.