2 Mart günü Akşener’in CHP’yi ve masanın diğer liderlerini sert bir üslupla itham eden açıklamaları muhalif kesimlerde soğuk duş etkisi yarattı. Her ne kadar İyi Partili isimlerin son 6 aydır Kılıçdaroğlu’nun adaylık ihtimaline karşı mevzilenen ve CHP’yi örtük bir biçimde eleştiren tutumu dikkatlerden kaçmadıysa da kimse işlerin bu noktaya geleceğini öngörememişti. Akşener’in yakın zamana dek masadan ayrılmayı ihanetle eş tutması, ortak politik metinlere imza atması ve Kemal Beyi hedef alan isimleri pasif göreve çekmesi, halkta masanın ayakları sağlam inancını pekiştirmişti. Ancak bugün itibariyle daha net bir biçimde anlaşılıyor ki, Ağıralioğlu’ndan Paçacı’ya “münferit” gibi gösterilen o çıkışlar hiç de şahsi feveranlar değilmiş, ağır sağcılıkla malul merkezi bir aklın ürünüymüş. O “akıl”, müesses nizamın bekçiliğine soyunarak genetik kodlarının gereğini yaptı ve en kritik anda iktidara can suyu verdi.


Herkesin aklında aynı sorular var: Akşener ve partisi neden böyle bir hamle yaptı? Bu hamlenin iktidar ve muhalefet için olası sonuçları ne olacak?
Millet İttifakı’nın 2’nci büyük gücü olan İyi Parti, bu ittifak sayesinde hem yerel yönetimde önemli mevziler elde etti hem de oy potansiyelini arttırdı. Erdoğan’a ve tek adam rejimine seküler-milliyetçi bir itirazı temsil ederek muhalif seçmen tabanında belli bir karşılık buldu. Akşener zaman zaman cesur meydan okumalarla kendi siyasal geçmişini flulaştıran bir popülerliğe ulaştı. İyi Parti kimi liberal takviyelerle merkez sağın adresi olacağını kanıtlamaya gayret etti. Bununla birlikte, çekirdek kadro milliyetçi sağın ideolojik – tarihsel geleneğinden kopmadı, “devlete sahip çıkmak” diskurunun işaret ettiği davranış kodlarını benimsediğini her vesileyle gösterdi. Irak-Suriye tezkeresine evet derken de HDP ile Millet İttifakı’nın asgari düzeyde bir ilişki kurmasına karşı çıkarken de “müesses nizam” tarafındaydılar.

***

Akşener ve İyi Parti Saray rejimine karşı çıktı çıkmasına ama onun ekonomik, toplumsal, politik payandalarıyla mücadele etmeyi aklından dahi geçirmedi. Kılıçdaroğlu’nun bazı sermaye çevrelerini, rant odaklarını, çeteleri ve bunların yüksek bürokrasideki uzantılarını doğrudan hedef alan açıklamaları İyi Parti’den büyük bir destek görmediği gibi “riskli” ve “erken” adımlar olarak değerlendirildi. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ve kazanma ihtimali zamanla güçlendikçe, İyi Parti’deki “devlet refleksi” depreşti. CHP liderinin vaat ettiği değişim, İyi Parti’nin arzu ettiği değişimle belli ki örtüşmüyordu. Akşener ve İyi Partililer bunu açıkça ifade etmek yerine “kazanacak aday” limanına sığındılar. Saray rejiminden yeni iktidara “kontrollü geçiş”in müesses nizam ile uyumlu bir adayla mümkün olduğuna kendilerini öylesine inandılar ki böyle bir aday çıkmazsa masayı devirmeyi bile göze aldılar.
Kılıçdaroğlu’nun 3 Mart akşamı sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada çok önemli bir vurgu vardı. Kılıçdaroğlu, “Erdoğan gitsin, Erdoğanizm gelsin, bu olmaz. Birilerini hor görerek Türkiye’yi değiştiremeyiz” dedi. Bu ifade bir yanıyla muhalefetin 6’lı masa dışındaki unsurlarına bir çağrıydı, bir yanıyla da İyi Parti’ye cevaptı. Zira değişim talebinin salt seçimin kazanılmasıyla sınırlı olmadığını, ekonomiden toplumsal sorunlara dek uzanan yeni bir bakış açısı ve yönetim mantığı değişimini içerdiğini vurguluyordu. Sözü edilen vurgu, devlet içinde Erdoğan sonrası kendi yerini garantilemek isteyenleri de onlarla müttefik olanları da hoşnut etmeyecek bir muhtevaya sahip.

***

İyi Parti’nin masadan kalkması elbette sadece ideolojik nedenlerden kaynaklanmıyor. İyi Partililer, uzun süredir 6’lı masada Akşener’in yalnız kaldığını, CHP’nin Deva-Gelecek-DP ve Saadet’e İyi Parti ile eşit muamele yapmasının haksızlık olduğunu düşünüyor, bunu da örtük bir şekilde ifade ediyorlardı. Akşener, müstakbel Millet İttifakı iktidarında kendine diğer dört parti liderinden farklı bir rol ve konum biçmişti. Ancak Kılıçdaroğlu belli ki bu tip bir “eşitler arası birinci” pozisyonuna yeşil ışık yakmadı. İstediğini CB yapamayan, müstakbel devlet mimarisinde arzu ettiği avantajlı konumu da elde edemeyeceğini düşünen İyi Partililer epeydir biriktirdikleri öfkeyi dışa vurdular. Bu iki başlığın herhangi birinde masadan ödün kopartamazlarsa -ki zor görünüyor- İyi Parti, geriye kalan 5’li ile yeniden aynı kadraja girmez.

Akşener, köprüleri atarken İyi Parti, “Ölüm ve sıtma arasında bir tercihe zorlanmıştır” dedi. Akşener’in kastettiğinin aksine Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun yarıştığı bir seçim değildir bu benzetmenin gerçek manası; sağcıların yaptığı gibi halkı Erdoğan-Bahçeli iktidarı ile Erdoğansız Saray rejimi arasına sıkıştırmaya çalışmaktır. Rejim bekçiliğine savunup halkın değişim talebine sırt çevirmek, umudunu gasp etmektir. Bunun bedeli halktan “seni başbakan yaptırmayacağız”ı işitmektir.

Milyonlarca yurttaş “yeter” diyor, bu yurttaşların içinde İyi Partili seçmenler de var. Şimdi karamsarlığa düşme vakti değil, en güçlü birlikteliği sağlayarak mevcut siyasi vasatı aşan bir sandık dayanışmasını örme vakti.