Sonuçları ülke siyasetini ve toplumsal yapısını kökten değiştirecek önemde olan iki büyük seçimde de başarısız olan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, hiçbir şey olmamış gibi görevine devam ediyor.

Yeni bir MYK oluşturduktan sonra şöyle diyor:

"Ortaya çıkan tabloyu ağır bir yenilgi olarak görmeyi asla kabul etmem, sizin de kabul etmenizi doğru bulmam.”

Bu süreçte, şu iki nokta dikkat çekiyor.

Birincisi, Kılıçdaroğlu “örgütten sorumlu yardımcı atamıyor; o görevi kendisi üstleniyor. İkincisi, sözcüsü bir tarafa, önceki MYK’den yalnızca bir kişiyi, Bülent Kuşoğlu’nu yanına alıyor.

Bu iki noktaya daha yakından bakılması gerekiyor. 

HİÇE SAYILAN ÖRGÜT

Kılıçdaroğlu, örgüt işlerini üstlenerek Kurultay sürecinde parti tabanından, yeni görüş ve liderlerle gelebilecek bir genel başkan oluşumunun önünü kesiyor.

CHP’yi bir “tek adam” olarak 13 yıldır yöneten, işbaşına gelirken söz verdiği halde aday saptamalarında önseçim yaptırmayan Kılıçdaroğlu, çok olumsuz koşullarda partiyi ayakta tutan üyelere onların örgütlerine güvenmediğini kanıtlıyor.

Yeni bir kurultay sürecinde CHP örgütlerinin bir kez daha hiçe sayılacak olması, ilginçtir,   siyasal İslâmcı iktidarın “sandık” zaferinden sonra gerçekleştiriliyor. 

Bu noktada asıl anlaşılması gereken Kılıçdaroğlu’nun izlediği ideolojidir.

İZLENEN İDEOLOJİ

Son 10-15 yıl boyunca CHP, Cumhuriyet’in değerlerinden uzaklaşmakta ve hızla sağcılaşmaktaydı.

Ancak bu süreç bir bütünlük içinde sergilenmiyordu. Bu eksiklik, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu’nun, 31 Aralık’ 2021’de Karar’daki “İslamcı muhafazakâr zihniyetin dönüşümü, cumhuriyet ve demokrasi” başlıklı yazısıyla giderildi.
Muhafazakârlığın genel özelliklerini özetleyerek başladığı yazısına Kuşoğlu, sözü Türkiye’ye getirerek, şöyle devam ediyor:

“Kurtuluş, kuruluş mücadelesinin ve sistemin dışında kalan muhafazakâr düşünce akımı, daha önce koalisyonlarla ulaştığı iktidara tek başına 2002 yılında ulaşmıştır.

….muhafazakâr zihniyetin demokrasinin en temel kurumlarından sandıkla gelip-gitmeyi benimsemesi veya benimsemiş görünmesi İslam dünyası ve Ortadoğu yönetimleri açısından çok önemli bir gelişmedir. Sonuçta sandıkla gelen muhafazakâr İslamcı bir zihniyetin yine sandıkla gitmesi, bir ilk olarak ve tüm İslam toplumları için örnek oluşturacaktır.”

Kuşoğlu’nun bu sözleri, ABD-CIA eski II. Başkanı G. Fuller’in “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adıyla dilimizde de yayımlanan ve ABD’nin resmi görüşlerini yansıtan ve bu köşede özetlenen görüşlerle bire bir örtüşüyor. Buna göre ABD, Soğuk Savaş sonrasında Türkiye’ye yeni görevler yükledi; bu görevlerin başında, bu ülkede  “Ilımlı İslamcı” bir iktidarın seçimle işbaşına gelmesi ve seçimle gitmesi, böylelikle Türkiye’nin İslam coğrafyasında biricik “örnek ülke” olması geliyordu.

Kılıçdaroğlu’nun ideoloğu Kuşoğlu devam ediyor:

“Erdoğan iktidarı halen muhafazakâr mıdır?’ diye sormak ve Erdoğan mutedil muhafazakârları da gittikçe endişelendiriyor tespitini yapmak gerekir. Çünkü Erdoğan Yönetimi toplumda kutuplaşmayı artırmakta ve yeni naslar icat ederek İslam’a zarar vermektedir.”

Erdoğan’ın “İslâm’a zarar” verdiği saptandıktan sonra Kuşoğlu,  daha yakına da geliyor:

“…Türkiye’de siyasal İslamcı muhafazakârlık demokratik muhafazakârlığa Davutoğlu, Karamollaoğlu ve Babacan gibi liderlerle dönüşme eşiğindedir. O nedenle de Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Helalleşme’ söylemi demokrasimiz için tam zamanında, yerinde ve anlamlı bir çağrı olmuştur.”

Seçim sürecinde, CHP iyice dönüştürüldü; Millet İttifakı- Altılı Masa eliyle uygulamaya konulan bu görüşler,  Siyasal İslâm’ın bir kez daha “sandıktan çıkmasını”, üstelik altı genel başkanı Meclis dışında bırakarak, çok güçlü ve kalıcılaşacak biçimde çıkmasını sağladı.
Böylece, Kılıçdaroğlu “liderliğinde”  CIA’in istekleri yerine getirildi. Türkiye’de,  iktidarı ve ana muhalefetiyle İslam coğrafyasına örnek olacak bir “sandık demokrasisi” amacına ulaşıldı.
Meclis dışında kalan Kılıçdaroğlu, “ben adayım demem” tafrasını da atarak, Genel Başkanımızı “yedirtmeyiz” diye yeri-göğü inleten  “kendi seçtiklerinin” coşkulu alkışları arasında yeniden genel başkan seçilecek olmanın “demokratlığı” ile yerinde kalmaya çalışıyor.

Öyle mi?

Artık yeter.

Kılıçdaroğlu, sana son bir  “eski dost ve parti arkadaşı” önerisi, ülkemize ve partimize daha fazla zarar verme; adamlarını da al ve bir an evvel git. Birileri bırakmana izin verilmiyorsa, dürüst ol ve bunu kamuoyuna açıkla.