Ülke yeni yıla girerken, üst üste iki “büyük olay” yaşandı: Önce 29 Aralık’ta Fenerbahçe ile Galatasaray arasında Suudi Arabistan’da oynanacak olan Süper Kupa maçı yapılamadı; sonra AYM’nin Can Atalay kararı ikinci kez hiçe sayıldı.  

Giderek ağırlaşan diğer olumsuzluklar ve ağır sorunlar yetmezmiş gibi, bu iki olay, 2024’ün öncekilere göre çok daha zorluklarla dolu bir yıl olacağını kanıtlıyor.  

DÜZEN ÇİZİLDİ  

Süper Kupa olayının aslında iki boyutu var. Birincisi, ülkenin tek kişi düzeni bir futbol maçı oynatacak kadar bile etkin işlemiyor. İkincisi de bu toplum iktidarın dayatmakta olduğu Siyasal İslam’a tam geçişe hiç ama hiç hazır değil. 

Öncelikle ilkini ele alalım. Tek kişi yönetiminde kamu kurumsal yapıları, yerinde deyimle, nicel ve nitel olarak yok olma noktasındadır. Son kupa olayının bir kez daha kanıtladığı ve iyice su yüzüne çıkardığı gibi, çalışmayan büyük kurumsal yapılardan biri de Türkiye Futbol Federasyonu’dur (TFF). Başta hakemlik süreci olmak üzere futbolu yönetemediğini şimdiye dek kanıtlamış olan TFF, olaydan tam “dört gün sonra” şu açıklamayı yaptı: 

“....Cumhurbaşkanımızın bu sürece herhangi bir şekilde dahil olduğuna ilişkin bütün iddialar asılsızdır…. 

Sürecin hiçbir aşamasında milli değerlerimiz ve Atatürk ilkelerimiz tartışmaya açık olmamıştır. Aksi iddialar asılsız, art niyetli ve milletimizin bütünlüğünü hedef edinen provokasyon amaçlıdır. 

Bu açıklamasıyla TFF, yalnız Cumhurbaşkanı’nı ve kendisini aklamaya çalışmıyor; asıl sorumlu ve belki de suçlu olmasına karşın, konu üzerinde duranları “suçluyor”.  

Fenerbahçe Başkanı Ali Koç dışında hiçbir ilginin açıklanmasına çalışmadığı kupa olayı, tek başına sporda bile kurulu kamu yönetimi düzenin tümüyle çöktüğünü gösteriyor.  

HAZIR DEĞİL  

Suudi olayı, Cumhuriyet’in II. yüzyılına köklü bir düzen, daha doğrusu rejim değişikliği ile girmek için her olanağı kullanan AKP iktidarı ve destekçilerine bu ülke halkının bu köklü dönüşüm için hiç de hazır olmadığını kanıtladı. 

İktidarın Siyasal İslam rejimine geçme çabaları, bu olayla toplumsal yapının duvarına çarptı. O çaba tuzla buz mu oldu? Kuşkusuz hayır. Ancak, toplumun spor dünyası da, daha önce Kadın Milli Voleybol Takımının ve diğer kadın sporcuların uluslararası başarılarıyla kanıtladığı gibi, oyuncusu ve izleyicisiyle, ulusal kimliğine, kadın-erkek eşitliğine ve yurtta ve dünyada barışa bağlılığını bir kez daha dosta düşmana, içeridekine dışarıdakine anlatan büyük bir ders verdi.  

BİR ÖNERİ  

Maçın oynanıp oynanmamasından bağımsız olarak, çevremden benim de katıldığım şöyle bir öneri yapılıyor. 

Süper Kupa, iki kulübün başkanı, yönetimi ve Suudi girişimine dur diyen taraftarları ve diğer toplumsal katılımlarla birlikte, son günlerde avlusunda “Şeriat Gelecek” ve “Cumhuriyet’e Lanet” sözlerinin söylendiği Anıtkabir’e, bu topluma 29 Aralık’ı yaşatarak kupayı gerçekten kazanan ve halka kazandıran Atatürk’e götürülmelidir.  

Böyle bir tören, Ankara’da Adalet ve Demokrasi Haftası’nın da başlangıcı olan Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü 24 Ocak günü neden yapılmasın?  

HUKUK YOKSA?  

Yılın ilk günlerinde Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin önceki tutumunda ısrar ederek milletvekili Can Atalay konusunda AYM’yi, üstelik tümüyle siyasal gerekçelere dayandırarak ikinci kez hiçe sayması, ülkede hukukun kalmadığını kanıtlıyor.  

Yaşanmakta olan “hukuksuzluğu” iktidar bilerek ve isteyerek gerçekleştirdi. Daha ne olsun? Cumhurbaşkanı Başdanışmanı M. Uçum, AYM’yi “Batıcı ve neoliberal” olmakla suçluyor. İlginçtir, burada da Kupa olayında olduğu gibi “suçlunun suçlaması” durumu yaşanıyor. 

Aynı günlerde yapılan TÜGVA damgalı Filistin Mitinginde “Kelime-i Tevhit” (hilafet) ve “saltanat” özlemlerinin, üstelik Arapça yazılı pankartlar eşliğinde ve güçlü bir biçimde dile getirilmesi 2024’ün hukuksuzluğunun bir açılımı mıdır?  

Bu soru Süper Kupa maçı bağlamında yaşanan büyük “toplumsal duyarlılıkla” apayrı bir anlam kazanıyor!  

Bu duyarlılık, CHP’nin girişimiyle, Meclis’in 9 Ocak’ta olağanüstü toplantıya çağrılmasını ve 14 Ocak’ta Tandoğan’da Anayasa’ya Saygı Mitingi’nin önemini olağanüstü artırıyor. Nasıl bakılırsa bakılsın, ülke, 2024’e, en hafif deyimle, çok ama çok “sağlıksız” giriyor.