Üç gün sonra başlayacak olan Kurban Bayramı’nın tarihsel bir özelliği var: Bu bayramda asıl kurban edilen Cumhuriyet’tir.

Cumhuriyet geniş anlamda, Türkiye Cumhuriyeti, Cumhuriyet Halk Partisi ve Cumhuriyet gazetesi anlamında kullanılıyor.

DEĞERLER

Kurtuluş Savaşı sonrasında egemenliğin halkın olduğu temeline dayanan ve Mustafa Kemal Atatürk’ün “en büyük eserim” dediği Cumhuriyet, temel değerleriyle kurban edildi.

Bir kez daha anımsatalım: O değerler, çok özet olarak, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü; buna dayalı kamu yönetimi ve kurumlaşma; kadın-erkek eşitliği; laik, bilimsel eğitim ve barıştır.

Her biri bir başlı başına birer varlık olmakla birlikte, insanlığın gelişmesinin temeli ya da “insanın bedeni ve aklıyla özgürleşmesinin” esası olan bu değerler, biri birini

tamamlayan bir “kültürel bütündür”. Örneğin, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü olmadan, özgürlük de barış da olmaz. Eşitlik anlayışı egemen kılınmadıkça kadın özgürleşemez; laik, bilimsel eğitim, her türlü ekonomik ve toplumsal gelişmenin temelidir.

Cumhuriyet’in değerlerinin yok edilmesi, ekonomik ve toplumsal geri kalmışlık ve giderek yıkımdır.

Başkanlık ve Meclis seçimleri, esas olarak bu değerlerin karşıtları tarafından yaklaşık yüzde 52 bir oyla kazanıldı. Yalnızca “sandık” ile başlayıp sandık ile biten bir seçim sonunda “kazanan” gerçek anlamda “her şeyi” aldı; “kaybeden” yüzde 48 ise “her şeyi” yitirdi.

BAŞ KASAP

Kurucunun “ikinci eserim” dediği partisi, CHP, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu ve “onunla birlikte siyaset yapan ortakları” tarafından bu değerlerden uzaklaştırıldı.

O kadar ki, Mayıs 2023 seçimleri sonucuyla ülkenin yalnız siyasetini değil, tüm toplumsal yapısını değiştirip dönüştürmesinin yolu kolayca açıldı. Bunun nedeni, CHP’nin, ideolojik olarak tamamıyla sağcılaştırılması ve bununla eşzamanlı olarak parti içi katılım ve demokrasi süreçlerinin yok edilmiş olmasıdır.

Geçen günlerde Kılıçdaroğlu, “6 değil 16’lı masa kurarım” diye gürlerken ideoloji ve kadro olarak” bir kalıba soktuğu CHP’nin içinden kendisine karşın ya da rağmen özgün bir değişim çıkamıyor; çünkü çıkabilecek bu tür bir “değişimi” her olanağı kullanarak “boğuyor”. Nitekim il başkanları toplantısından da değişim diye yalnızca “tüzük değişikliği” çıkıyor. Kılıçdaroğlu, tarihsel önemdeki Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerini yitirdi; ancak, nedenini açıklama gereği bile duymadan “başarısızlık yok” diyebiliyor. Şimdi de üçüncüsünü, yerel seçimleri de CHP’nin kaybetmesi  için var gücüyle çalışıyor. Ülkenin iktidarını AKP’ye sunan, ona muhalefet edecek sağcı partileri de CHP listelerinden Meclis’e taşıyan Kılıçdaroğlu, “İBB’yi Ak Parti’ye teslim edemem, Ekrem Bey görevine devam edecek” sözleri ile “ bilerek ve “isteyerek” siyasal İslam’a hizmet etmeye devam ediyor.

Seçimlerden önce, Cumhuriyet’in değerlerine dayalı bir muhalefet çizgisi sergilemeyen Kılıçdaroğlu, seçimlerden sonra da muhalefet etmiyor. Örneğin, bugünlerde eğitimin daha fazla dinselleşmesi yönünde siyasal İslamcılığıyla bilinen yeni Milli Eğitim Bakanı’nın da büyük katkılarıyla iktidarın attığı yıkıcı adımlara karşı çıkmıyor.

Şurası bir gerçektir ki, CHP’de gerçek değişim, Cumhuriyet’in değerlerinin yeniden ve güçlü bir biçimde sahiplenilmesi ve o değerlerin bugünkü ülke ve dünya  koşullarında, “özgürlük ve emek” ağırlıklı olarak nasıl yaşama geçirileceklerine açıklık kazandırılması ile gerçekleşir. Bu yapılmazsa, seçmenin iktidara oy vermeyen yüzde 48’in siyasal etkisi somut olarak ortaya çıkamaz; zaman içinde erir gider.

Kurban edilen ikiliye, Cumhuriyet’in değerleri ve CHP’ye, üçüncüsünü eklemem gerekiyor. Yine kurucunun Cumhuriyet’in “değerlerinin yayın organı” olarak büyük destek ve önem verdiği Cumhuriyet gazetesi de güçlü  bir varlık gösteremiyor. 

Kurban edilmelerine bakmayın, Cumhuriyet’in değerleri insanın aklı ve bedeniyle gelişmesini sağlayan evrensel değerlerdir; Cumhuriyetin II. yüzyılında da, eninde-sonunda, karanlığı yenecek ve bu ülkede de egemen olacaklardır.