Küreselleşen Yezidlik: Kerbela'laşan dünyada insan olmak -1
Zalimlerin zulmüyle her yer Kerbela olunca, mazlumların acılarla örülmüş tarihinde bitmeyen direnme umudu Aşure günlerine yolculuk etmeli. Aylardan Matem olunca, Cem evlerindeki muhabbetlerimizi küreselleşen Yezidliğin, Kerbela’laştırdığı dünyaya ayırmak lazım.
Öyleyse kalemlerimiz bugün tarih hamallığını değil, yaşayan Kerbelaları yazmalı. Aklımız ve yüreğimiz bugünün mağdurlarını düşünmeli ve güncel olan Kerbela’lara dair farkındalık oluşturmalı.
Dolayısıyla bu yazımızda ve muhabbetimizde sizlere, 680 yılında geçen Kerbela faciasını anlatmayı değil, o tarihten beri süregelen Kerbela'lardan ders çıkarıp bugünü anlamak için, aklımızı, gözümüzü ve kalbimizi bugünün Kerbelalarına ve onları yaratan küresel Yezidliğe çevirmenin önemine dikkat çekeceğim.
“Yezid’e lanet okumak”la sınırlı tekrarlardan kaçarak, geçmiş ile bugün arasındaki tüm Kerbelaların acılarla örülmüş hakikatlerine dair ders çıkarmanın önemli olduğu kanısındayım. Öncelikle Kerbela direnişinden ilham alarak, sonra bugüne kadar süregelen Kerbelalar karşısında direnişlerin tarih bilinci oluşturanlardan beslenmek zorunda olduğumuzu öğrenmeliyiz.
Dolayısıyla her yıl Muharrem ayında, Alevi Kültür Merkezleri ve Cem evlerinde oruç açma ve Kerbela sohbetlerindeki, tekrarlardan, ezberlerden ve asırlar öncesinin gösteriye ve programa dönüştürülmüş seyirlik yas hamallığında kurtulmalıdır.
Tarih sadece bir acıyı anma, hatırlama ya da zulmün lanetlenmesi üzerine kurulmaz. Tarih okuldur, yaşananlardan ders aldığımız ve bugünün Kerbela'larına karşı bir tecrübe ve direniş hikayesi mirasıdır.
Kerbela, bugünün hakikatlerinden soyutlanmış ve sürekli aynı anlatımların tekrarlandığı bir tarihten ibaret değildir. Ezberlenmişlerin tüketildiği ama hakikatlerin üretilmediği bir hakikatte değildir.
Günümüz gençlerini ve çocuklarını 680 yılına götürmek ve orada yas tutturmak yerine, bugünün yaşanan Kerbela hakikatlerini sorgulanmasına yardımcı olmalıyız. Yani tarih sadece mezar ziyareti değildir, bugün ve gelecekte bir daha Kerbela mezarları kazmak zorunda kalmamak için neler yapmamız gerektiğini anlatmaktır.
Yani tarih tekerrür ettirerek değil, tarihi yeniden inşa etmek için, 'geleceğin Yezidsiz ve Kerbelasız dünyasını nasıl inşa etmeliyiz' sorusuna cevaplar arayacağımız muhabbetler etmeliyiz. Yani anlatacağımız tarih, acıları çoğaltmanın ve canlı tutmanın sermayesi olmamalıdır.
Öyleyse 1342 yıl önce yaşanan Kerbela faciasındaki Hüseyin’lerin ve Zeyneblerin ne için mücadele ettiğini anlamaktır. Dolayısıyla bugün asıl görev ve hizmet İmam Hüseyin’i ve yoldaşlarını sadece anmak ve matemi diri tutmak değil, küreselleşen Kerbelalardan ve matemlerden kurtulmak için zihin dünyamızı matemin acılı hücrelerine hapsederek ve bir tür Ortodoks ibadet şekline dönüştürmek yerine, her günün Aşure olmasına kafa yormalı ve muhabbet etmeli.
Yani asıl mesele küreselleşen Yezidlik ve Kerbela’laşan dünyada Aşure’leşen bir dünyayı inşa etmeliyiz.
Çünkü küresel Yezidlik soyut bir kavram değildir. Dünya halklarına ödetilen ağır bedeller üzerinden iktidarlarını dinsel ve kapitalist gericilik üzerinden kurmaktır.
Geçmiş daha sadece dinsel gericilik üzerinden Yezidliğin iktidarını kurarken, bugün neo liberalizm, burjuva gericiliği ile dinsel gericiliği kendi amaçları için kullanmaktadır.
Çünkü küresel Yezidlik bugün, dine dayalı gerici hareketleri, tarikatları ve cemaatleri, toplumsal, sınıfsal ve sosyal hareketlerin hak temelli mücadelesini, engelleyecek önemli ve vazgeçilmez araçlardan biri görmektedir.
Bu sadece Türkiye'ye özgü bir durumda değildir. Tüm dünyada dinsel gericilik, ırkçılık, milliyetçilik, neo liberal politikaların ve burjuva gericiliği ile kol kola hareket etmektedir.
‘Her gün aşure, her yer Kerbela’ sözü, aslında dünün bugün yaşayan hakikatine işaret ediyor. Yani zulmün deryasında “her yer Kerbela” ise umudu “her gün aşure” olmalı ve küreselleşen Yezidliğin zulmü karşısında hak temelli mücadelenin önemine vakıf olmalıdır.